Kalp Çarpıntısı

46 12 1
                                    

Han'ın ona bahsettiği kaykay parkuruna varmıştı. Grafitilerle kaplı zeminde ilerlerken Han'ı gördü.
"Hey," Han el salladığı sırada gülümsüyordu.  Elinde bir kaykay vardı ve harika görünüyordu. Üzerine çizilmiş bir grafiti vardı, renklerle uyumu göz kamaştırocıydı. Minho kaykayı gördüğü an heyecanlandı, uzun zamandır kaykay sürmek istiyordu. Han ona sorar gibi baktı. "Kaykayın nerede?"
"Aa..şey, aslında benim kaykayım yok." ensesini ovuşturdu.
"Ee, peki, sorun değil sırayla sürebiliriz ya da bir kafeye gidebiliriz." Han'ın bu fikrini çabucak reddetti.
"Kaykay sürmek istiyorum."
Han hafifçe gülümsediğinde yine kalbi hızlanmıştı. Hala farkında değildi.
Han kaylayını yere bıraktı ve bir ayağını üzerine koydu. "İlk sen sürebilirsin, oldukça heveslisin sanırım."
Minho farkında bile olmadan gülümsedi. Hanı'ın ona doğru sürüklediği kaykayı Han gibi tek ayağının altına aldı. Ne yapması gerekiyordu? Ağırlığını kaykaya doğru verdi fakat altındaki telerlekler fazal kaygandı. Düşeceğini tahmin etti ve ağırlığını tekrar sağlam zemine verdi. Han'a baktı. Onu seyeediyor, bir yandan da sırıtıyordu.
"Tamam." ellerini teslim olur gibi iki yana kaldırdı. "Kaykay kullanmayı bilmiyorum tamam mı?"
Han, hafifçe güldükten sonra dudağını ısırdı. "Sana öğretmemi ister misin?"
"Evet, lütfen."
Han ellerini ona uzattı. "Tamam, önce bana tutunarak kaykayın üzerine çık. Bunu yapabilir misin?" alaycı bir tavırla güldü.
"Elbette yapabilirim. Sadece biraz fazla kaygan."
Han gözleriyle kendi ellerini tutmasını işaret etti. Gözleri Han'la elleri arasında gidip geldikten sonra ellerini tutup kaykaya çıktı. Hala ellerini tututordu. Minho bir an kalp krizi geçirdiğini düşünerek endişelenmişti ama bu yinede farkına varmasına yaramadı. Sıcak basmış, Han'ın ellerini tutan elleri terlemişti.
"Aferin sana." dedi Han bir bebekle konuşur gibi.
"Hadi ama, kaykayın üzerine çıkması gerçekten zor tamam mı? Çok hızlı kayıyor ve düşecek gibi hissediyorum. Bu güzel bir his değil." Minho gülüyor olsa bile kalbi hala hızla atıyordu. Bu onu deli etmişti. Han yavaşça ellerini bırakacağı sırada Minho ellerini sıktı. "Nasıl ilerleyeceğim?"
"Aaah," diye iç geçirdi Han. "Scooter sürer gibi düşün, tek ayağınla kendini ileri ittir."
Minho dudaklarını birbirine bastırarak çaresizce gülümsedi. "Daha önce hiç scooter sürmedim." dedi. Han ağzını şaşkınlıkla araladı. "Sen çocukluğunu hiç yaşamadın mı?"
"Yani..." diye geveledi.
Tanrı aşkına hala ellerini tutuyordu. Bir an için fark etti. Kalbinin onun için hızlandığını, midesinin onun için kasıldığını fark etti. Ellerni bırakıp kollarını vücuduna yapıştırdı.
"Eee, şey... Tamam, sanırım tek başıma yapabilirim."
Tek ayağını zemine dayadı ve çok hafifçe ittirdi. Sadece birkaç santim ileri gitti ve durdu. Han devam etmesi için ona baktı ama içi rahat değildi. Han'a öylece baktı ve hiç bir şey yapmadı. Küçük bir kahkahanın ardından Han yanına geldi ve kollarından tuttu. "Tekrar ilerle, ben seni tutuyor olacağım."
Han'ın onu kendisine çekmesiyle ayaklarının altındaki kaykay yavaşça ilerledi.
"Hadi." dedi Han. Suratındaki gülümseme Minho'nun da gülümsemesini sağladı. Adeta bulaşıcı bir gülüşü vardı. Ayağıyla kendini ittirdi ve hızlanmaya başladı. Han hala ellerini tutarken kaykayın kendisine çarpmaması için geri geri hızlı adımlar atıyordu.
"Hadi, bir kez daha." dedi Han. Sesi heyecanla yükselmişti. Han'ın da söylediği gibi hızını arttırmak için bir kez daha ayağını betona dayayıp kendini ileri sürükledi. Han yavaşça ellerini bırakırken Minho'nun önünden çekildi, ama hala yanındaydı.
"Harika gidiyorsun." diye bağırdı Han. Ayaklarının altındaki tahta beton zeminde kusursuzca kayarken Minho'nun suratında kahkahaya benzer bir gülümseme vardı. Kendi başına bir süre sürmeye devam etmiş, en sonunda yolun dönemecine varmıştı. Ayağını yere bastırarak kendini durdurdu ve arkasını dönüp yaklaşık on metre uzağında kalan Han'a gülümsedi. Kaykayı eline alıp Han'ın yanına gitti. Han el çırparken gururla Minho'ya baktı. "Giderek büyüyorsun." görünmez göz yaşlarını sildi ve bir baba edasıyla oğlunu seyretti. "Gerçekten müthiştin." dedi.
"Eh," dedi omuz silkerek. "Dönüşleri nasıl yapacağım öğrenmem lazım."
"Asıl olay burada başlıyor zaten."
"Belki de sadece düz yolda sürmeyi öğrensem yeterlidir."
"Sen bilirsin." Minho'nun ona uzattığı kaykayını aldı ve koltukaltına koydu. "Madem yoruldun o halde biraz bir kafeye gidelim mi?"
Minho "Ah, hayır buna gerek yok." diye ısrar ederken en yakınlarındaki banka geçip oturdu. Han hemen yanına oturdu ve kaykayı bir kenara yasladı.
"Eğlendin mi?" diye sorarken Minho'ya bakmıştı. Derin bir nefes veren Minho ise yalnızca önüne bakıyordu. "Elbette. Bu harikaydı." dedi. Minho kolunu Han'ın omuzlarına attı ve en sonunda ona baktı. Farkında değildi belki de ancak onu seyretmeyi o kadar çok seviyordu ki, bazen gözlerine dalıp yok oluyordu bu dünyadan. Bir anda eli Han'ın omzunu kavradı, hiç bir şey olmamış gibi davrandı. "Sanırım kendime bir kaykay alabilirim."
"Alacağın zaman bana haber ver, birlikte bakabiliriz." Han'ın gülüşü tüm suratına yayılmıştı. Minho neden bu kadar neşeli olduğunu merak ediyordu, normal insanlar her zaman mutlu mu olurlardı? Yoksa sadece Han mı mutluydu?
"Olur." dedi Minho gülümseyerek. Omzunda olan eli onu kendine çekmek, yakınlaşmak istiyordu. Bunu yapmamak için çaba sarf ederken eli kasılmıştı. Ona dokunmak istedi. İçindeki kan adeta alev almıştı, kalbi ise deli gibi çarpıyor, durmak bilmiyordu. Neden böyle hissediyordu ki? Arkadaşlar böyle mi hissederdi? Bunun normal olmadığını biliyor, hissetmemesi gereken duygular hissediyordu. Parmakları yavaşça omzundan koluna kaydı ancak bir anda ne yaptığını, ve bu hissin ne olduğunu fark etti ve kolunu tamamen kendine çekti. "Yeni çıkan çizgi romanı gördün mü?" diye sordu.
Han kaşlarını hafifçe çattı. "Yeni çizgi roman mı çıktı?"
"Evet sanırım Thor'la ilgili." bankın üzerinde kayarak yavaşça ona doğru döndü. Han'da aynısını yapıp Minho'ya döndü. "Thor'u severim." dedi Han.
"En sevdiğin Marvel karakteri kim?"
Han dudaklarını büzdü. Sürat ifadesini inceleyen gözleri Han'ın dudaklarında takılı kalmıştı. Gözlerini ayırıp gözlerine bakmayı başarsa bile kısa bir süre sonra gözleri yine dudaklarına kaydı. Üst dudağı daha ince ve M şeklindeydi, küçük dudakları yanaklarının daha tatlı görünmesini sağlıyordu.
"Tabiki de Iron Man. Hem komik, hem güçlü hem de çekici..."
Minho gözlerini gözlerine çevirdi.
"Yani çekici var. Aa, hayır Thor'un çekici var yani... bildiğimiz çekiç, öyle değil. Yani Iron Man'ın çekici yok ama..."
"Sen ne anlatıyorsun?" diye sözünü kesti. Bir yandan gülerken bir yandan onu öpmemek için içinde savaş veriyordu.
"Demek istediğim, Iron Man çekici değil." dedi. "Yani başta 'çekici var' dedim ama sonra düşündüm, Iron Man'in değil Thor'un çekici vardı. Anladın mı?" yüzü kızarmış bir şekilde Minho'dan cevap bekledi.
"Evet, anladım."
"Güzel." dudaklarını birbirine bastırdı ve gözlerini Minho'dan kaçırdı.

"1994
Sevgili Günlük
Bugün Han ile kaykay kaymaya gittik. Garip şeyler oldu. Benim kaykay süremediğimi anlayınca bana öğretmek istedi bende kabul ettim. Sonra...Sonra... Bunu yazmak doğru gelmiyor ama...
Elimi tuttuğunda sanki kalbim çıkacak gibi hissettim. Bu manyakça. Bunun hoşlantıyla bir alakası yok, öyle değil mi? Tabi ona daha fazla dokunmak istemem arkadaşça bir düşünceyse...
Bir an olsun onu ölesiye öpmek istedim. Ona dokunup, kokusunu tatmak istedim. Kendimi berbat hissediyorum. Sanırım çıldırıyorum. O benim arkadaşım. Eskiden olsaydı, bir arkadaşım bana dokunsaydı, onu ölesiye döverdim ama şimdi bunu yapmak istiyorum."

Günlüğündeki bu sayfaya baktı. Onu yırtıp parçalamak, yakıp kül etmek istedi. Ama duygularını yakıp kül edemez ya da parçalayamazdı. İnkar etmek yalnızca zaman kaybına yarayacaktı. Mantıklı davranması gerekiyordu.

The Lonely Cat | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin