Han birkaç haftadır dersleri asıyordu. Onu göremiyordum ve bu sinirimi bozuyordu. Hyunjin'le konuştum ve onu aramasını söyledim. O Han'la telefonda konuşurken ikisini dinliyordum.
"Neden dersleri asıyorsun?" dedi Hyunjin.
"Bir nedeni yok." dedi Han.
"Lino'yla aran kötüymüş. Bir şey mi oldu?" diye sordu Hyunjin benim zorumla.
"Bu konuda konuşmak istemiyorum." dedi.
"Hadi ama, o iyi birisi."
"O güvenilmez birisi, Hyunjin. Onunla arkadaş kalmamanı öneririm."
İstemsizce yüzümü buruşturdum.
"Onunla konuşabilmen içinnona evinin adresini verdim. Hem geri kaldığın derslerin notlarını sana ulaştırır."
Han'ın öfkeli nefesi duyuldu.
"Sana inanamıyorum. En azından sorsaydın."
"Aranızda ne oldu bilmiyorum ama o benim arkadaşım ve sen de benim arkadaşımsın. İyi geçinmek zorundasınız." dedi Hyunjin.
"Minho yerine onu almaya falan çalışıyorsan..."
"Saçmalama, Han. Onunla iyi geçinen tek sen değilsin."
Hyunjin'e dik dik baktım. Ses tonu gerçekten arkadaşını kaybetmiş birisi gibi üzgün çıkıyordu. İyi bir oyuncuydu.
"Her neyse." dedi Han. "Lino'ya söyle gelmesin. Onunla uğraşmak istemiyorum."Hyunjin telefonu kapatınca bana dik dik baktı. "Benim bilmediğim bir şey mi yaşandı?"
"Sadece senin değil, benim de bilmediğim bir şey yaşandı." dedim.
"Yalancı anı mı dersin?" diye sordu.
"Umarım değildir." dedim.
Bir kez daha sahte anılarla uğraşmak istemiyordum. Sahte anılar yüzünden birkez kaybetmiştim zaten Han'ı. İkincisine izin vermek gibi bir niyetim yoktu.Aldığım ders notlarının kopyasını almış Han'ın kaldığı dairenin önüne gelmiştim. Yani kendi evime.
Kapıyı çaldığımda kendimi sebepsiz yere gergin hissettim. Kapı açıldı. Ancak aralıklıydı. Kapının zincirini açmamıştı. Kolunu uzattı. Öylece bakakaldım.
"Notlar." dedi.
"Ha?"
"Notları ver ve git." dedi.
Uzattığı eline öfkeyle baktım.
Ona iyi davrandım ve küçük bir hata yaptım diye beni tamamen silmiş miydi?
Alay eder gibi güldüm.
"Neden böyle yapıyorsun?" dedim öfkeyle. "Seni cidden anlamıyorum. Paranoyak falan mısın?"
Kağıtları eline sertçe tutuşturdum ve merdivenlere yöneldim. Kapıyı kapattığını duydum.
Lobi katına indiğimde ona böyle davranarak hata mı yaptım diye düşündüm. Belki Hyunjin'in dediği gibi bir yalancı anıydı. Kötü bir anı.
Binadan çıktım ve hızlı adımlarla ilerledim. Ta ki birisinin bana seslendiğini duyana kadar.
"Minho!"
Dönüp baktım.
Han'dı.
Pencereden sarkmış şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
Minho.
Bana Minho dedi.
Biran için kendimi bok gibi hissettim. Bir an için hatırlayabileceğini sandım. Ama unutulan anılar geri dönmezdi. Ve yalancı anılarda gerçek anıların aksine asla unutulmazdı.
O bana seslenmişti. Neden?
Neden bana Minho demişti?Han pencereden içeriye girdi. Olduğum yerde bekledim. Belki aşağıya iner ve yanıma gelir diye. Ya da beni hatırladığını söyler diye. Yaşadığımı fark eder ve bana sarılır diye.
Kaldırım taşlarına oturdum ve gözlerimi onun penceresine diktim. Belki başını çıkarır ve onu görmeme izin verir diye.Orada yaklaşık bir saat kadar hiçbir şey yapmadan oturdum. Ona zaman tanıdım. Yanıma gelmesi için. Ne zamana hazır olursa yanıma gelsin diye orada gözümü dahi kırpmadan bekledim.
Gelmedi.
Bekledim ama gelmedi. Ne pencereden gördüm onu, ne de yüz yüze.
Sadece içimdeki küçücük umuda dayanıp onu bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lonely Cat | Minsung
RomanceÖlü Kedi'nin Minho'nun bakış açısından anlatıldığı bu seferde işler göründüğünden çok daha değişiktir. İlk olarak Ölü Kedi'nin okunmasını tavsiye ederim. İlk bunu okursanız diğer kitaptan spoiler almış olursunuz. ⚠️