Arkadaş. Han sadece onun arkadaşıydı. Daha fazlası değil. Dersteyken sürekli ona bakıyor, onu düşünüyor ve onu zihninden çıkarmaya çalışırken daha fazla onu düşünüyordu. Tırnaklarını kemirmeye ve ayağını titremeye başlamıştı bile, hoca bir şeyler anlatıyordu, öğrenciler cevaplar veriyordu ama Minho hiçbirini duymuyor, yalnızca zihninde dolanan aptalca sözleri duyuyordu.
Han sadece arkadaşım. Han Jisung sadec... Han Jisung. Vay canına ismi bile çok güzel. Ben bir manyağım.
Yanına geldiğini bile fark etmediği Tarih hocası, elini Minho'nun masasına çarptı.
"Minho, bu derste anlattıklarımı özet geçerek anlatabilir misin?"
Adam tek kaşını kaldırarak sinirli bir ifadeyle Minho'ya baktı. Hiçbir şey bitmiyordu, bu yüzden sessiz kaldı ve hocasının sorusunu görmezden gelerek ona baktı.
"Pekâlâ," dedi arkasını dönüp uzaklaşan öğretmen. "Bugünlük bu kadardı, eve gidince ezber yapın ve soru çözün. Beni anladınız mı?" sorudan çok emire benzeyen son sözünün ardından herkes ayaklandı ve arkadaşlarının yanına gidip sohbet etmeye başladı. Minho tereddüt ediyordu ancak yinede cesaretini toparladı ve Han'ın yanına gitti.
"Selam." dedi gülümseyerek.
"Selam." diye karşılarken Han'da gülümsedi. "Ders boyu aklın nerelerdeydi senin?" diye sordu sandalyesinde ona doğru dönerek. "Hiçbir şey düşünmüyordum. Bazen öylece dalıp gidiyorum işte."
"Yarım saatten uzun bir süre boyunca hiçbir şey düşünmeden bir yere kitlenip öylece durmak sıkıcı olmuyor mu?"
Han'ın suratındaki o gülüşü bir süre sessizce seyrettikten sonra ancak cevap verebildi. "Hayır, çünkü uyumak gibi."
"Gözün açık uyuyorsun, bu harikaymış. Bana da öğret."
Dudaklarının yalnızca bir köşesi yukarı kıvrılıyor, gözleri bir çizgi misali kısılıyordu bu güzel gülüşle ona baktığında. Minho çömeldi ve kollarını onun masasına dayayıp, çenesini ellerinin arasına aldı. "Rahat bir pozisyon bulmalısın." dedi. "Sonrasında hiçbir hareketliliğin olmadığı bir yere bak ve göz kırpmayı aklına getirme, bir süre sonra alışıyorsun."
"Vay canına, gerçekten bunun bir taktiği mi vardı?" dedi.
"Evet." dedi gururla.
"Gerçekten tuhaf birisin." dedi Han. "İyi anlamda." diye ekledi.
"Eee... Teşekkürler."
"Rica ederim."
Han'da kollarını masasına dayayıp çenesini ellerinin arasına alınca suratları bir anlığına çok yakınlaşsa da Minho istemese bile geri çekildi.
"Sanırım hoşlandığım birisi var." dedi aniden Han.
Minho içinde bir şey hissetti. Ne olduğunu bilmiyordu ama canını yakıyordu bu his.
Ne bekliyordun?
Diye sordu kendine.
Suratına sahte bir tebessüm yerleştirdi ve Han'a baktı. "Kimmiş bu şanslı kız?"
Kız.
Belkide bunu dememeliydi.
"Hiç." dedi Han uzata uzata. Minho'nun gözüne çarpan bu kasvetli suratını gülmeye zorlasada başaramadı. "Benden hoşlandığını sanmıyorum."
Minho bir kez daha sordu. "Kim?" Han derin bir iç çekti ve gözlerini kaçırdı. "Bunu söylemek istemiyorum."
"Ne? Neden?"
"Çünkü onu tanıyorsun."
"Gerçekten mi? Daha çok merak ettim." Minho heyecanlı görünmeyi başarmıştı.
"Elbette tanıyorsun, aynı okuldayız."
"Bu sınıftan mı?"
"Tamam, bu konuşmayı unut." dedi Han gergin bir sesle.
"Bana güvenmiyor musun?" diye sordu sahte heyecanını bir kenara bırakarak.
"Hayır, öyle değil... Sadece tuhaf geliyor. Ciddiyim, boş ver gitsin. En başta söylememem gerekirdi." Han gözlerini Minho'ya çevirdiğinde sanki Minho'nun suratındaki o öfkeyi ve huzursuzluğu görebiliyormuş gibi gergin yüz ifadesini yumuşattı. "Sana güvenmem yada güvenmememle alakalı değil."
"Bana güvenmiyorsu değil mi?" diye sordu. Neden buna kafayı bu kadar takmıştı bilmiyordu, henüz bir haftadır tanışıyorlardı.
"Güvenle ilgisi yok dedim ya."
"Hayır, yani biliyorum. Sadece bana güvendiğin hissetmiyorum. Güvenilebilecek biri değilim öyle değil mi?"
Özgüven eksikliği.
"Ne? Hayır, elbette güvenilir birisin." dedi Han. Minho ayağa kalkıp hemen yanındaki pencereden güneşe baktı. "Ee, her neyse ders başlamak üzere." dedi ve kendi masasına geçti. Ancak Han onun peşinden geldi. "Yanlış bir şey mi dedim?" diye sordu.
Minho sahte gülümsemesini unutmuş olmalıydı ki bunu fark etmişti. Gülümsedi ve başını iki yana salladı. "Sadece dalgınım."
"Peki." desi Han. Minho için endişeli olsada ders başlamıştı, bu yüzden sırasına döndü. Bu ders Minho Han'ı değil, Han Minho'yu düşünecekti."1994
Sevgili Günlük
Bugün Han bana 'hoşlandığım biri var sanırım' dedi. Kim olduğunu söylemiyor. Sanırım bana güvenmiyor. Haklı. Ben olsam bende bana güvenmezdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lonely Cat | Minsung
RomantizmÖlü Kedi'nin Minho'nun bakış açısından anlatıldığı bu seferde işler göründüğünden çok daha değişiktir. İlk olarak Ölü Kedi'nin okunmasını tavsiye ederim. İlk bunu okursanız diğer kitaptan spoiler almış olursunuz. ⚠️