O gece olanları bir daha hiç konuşmamışlardı. Belki Han hatırlamıyordu, belki hata olduğunu düşünüp unutmuş gibi yapıyordu, bunların hepsi bir soru işareti olarak kaldı.
Gün içerisinde Minho sürekli onunla flörtleşir gibi konuşuyor ancak pek geri dönüş alamıyordu. İçini yiyip bitiren o kadar fazla düşünce vardı ki artık Han'ın onu sevmediğini düşünmeye başlamıştı. Akıllıca düşünmeye çalışırken Han hakkında kötü fikirlere kapılıyor ve kendine kızıyordu. Ama istese de istemese de bunları düşünüyordu.
Han her öpüşmelerinde olanları unutuyordu. Ya gerçekten unutmuyorsa? Ya ınutuyormuş gibi yaparak aslında Minho'yu kullanıyorsa?
Bu olamazdı değil mi?
Han'ın Alzheimer hastası olduğunu kendi hocası bizzat söylemişti. Peki Han bu durumu kullanıyor olabilir miydi?
Doğru olamazdı.
Sadece kafasından uydurduğu düşüncelerdi bunlar. Kendini kandırıyordu.
Han asla böyle bir şey yapmazdı ve bu fikir tamamen saçmalıktı.
Minho tüm bu saçmalıkları kafasından attı ve Han'a baktı. Minho'nun aksine dersi dinliyor ve not alıyordu. Öyle güzeldi ki hemen şimdi yanına gidip onu öpmek istedi. Tüm sınıfın önünde hiç umursamadan onu öpebilirdi. Sırasının altında hızla salladığı ayağıyla aynı ritmi tutuyordu elindeki kalemi sırasına vururken. Han birden ayağa kalkıp onun yanına geldi. Tek ayağa kalkan o değildi, birçok kişi kalkmıştı ayağa. Han yanına gelince "Neler oluyor?" diye sordu.
"Salak, teneffüs oldu." dedi Han gülerek.
"Ha,"
"Nerelere daldın sen?"
Minho ayağa kalktı ve Han'ın elini tutup sınıftan çıkarken peşinden getirdi onu.
"Nereye gidiyoruz?" dedi Han.
"Yalnız kalabileceğiniz bir yere." dedi Minho hiç şüphe etmeden.
"Y-yalnız mı? Neden?"
Minho Han'ın sorusunu cevaplamadı. Her zaman kapısı açık olan müzik odasına geldiler. Minho içeriye girdikten sonra kapıyı kapattı ve anahtar deliğine takılı olan anahtarı bir kez çevirerek kapıyı kilitledi. Han piyanonun başındaki tabureye oturmuş tuşları inceliyordu.
"Han."
"Hı?"
"Geçen gün..." diye mırıldandı Minho. "Hani içmeye gittiğimiz gün."
Han tuşları incelemeyi bıraktı ve Minho'ya döndü. "O gün kafamda pek net değil." dedi ve hafifçe kıkırdadı.
"Evet.." Minho yumruklarını sıktı. "Hatırladıkların neler?" diye sordu.
Han'ın kaşları çatıldı. "Bir sorun mu var, Minho?"
"Ne kadarını hatırlıyorsun?"
"Sana bir şey mi dedim?" Han oturduğu yerden kalkarken Minho başını öne eğdi.
"Sadece söyle, Han. Ne kadarını hatırlıyorsun?"
"Ben..." gözlerini kırpıştırdı. "Beni eve bıraktığını ve, bir de..."
"Ne?" Minho başını hızla kaldırıp ona baktı.
"Bir de merdivenlerde... bana sarılmış mıydın? Emin değilim, sanırım yürüyemediğim için bana yardım ediyordun."
Minho'nun omuzlar düştü, göz kapakları çöktü ve dudakları aralandı.
"Hıı. Tamam." diye mırıldandı.
"Ne olduğunu anlatacak mısın bana?" diye sordu Han.
Minho başını iki yana salladı. "Hayır."
Daha fazla bir şey duymak istemiyordu Minho. Derhal sınıftan çıktı ve yalnız kalabileceği bir yere gitti. Eğer bu anı Han için o gece olanlar değerli olsaydı hatırladıkları arasında mutlaka yer alırdı. Ancak hatırlamıyordu. Onu öptüğünü bile hatırlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lonely Cat | Minsung
Roman d'amourÖlü Kedi'nin Minho'nun bakış açısından anlatıldığı bu seferde işler göründüğünden çok daha değişiktir. İlk olarak Ölü Kedi'nin okunmasını tavsiye ederim. İlk bunu okursanız diğer kitaptan spoiler almış olursunuz. ⚠️