Unutulmaz Gece

40 10 0
                                    

Han öğretmenlerinden aldığı kurulmayı bekleyen çadırı Minho'ya doğru itti.
"Madem biliyorsun yap hadi." dedi alay eder gibi. Minho gözlerini devirirken çadırı kurabilmek için içinden çıkan ıvır zıvırlara bakındı.
"Sanırım şunu buraya takmamız lazım." dedi çubuklardan birini eline alarak. Han Minho'nun elindeki çubukları çekip aldı.
"Gerçekten hiçbir şey bilmiyorsun, ben yaparım." dedi. Minho çubuğu tutup çekiştirdi. "Ben yapacağım." dedi inatla.
"Bu çok uzun sürecek, hemen yapayım."
"Yapabilirim, ne kadar zor olabilir ki?"
Han tüm çubukları ona doğru uzattı.
"Al." dedi. "Sen çadırı kurarken ben biraz americano alacağım." Sözlerinin ardından Minho'ya şeytan gibi sırıttı ve gitti.
"Şerefsiz piç." diye homurdandı arkasından. "Banada getir!" diye bağırdı sesini duyurabilmek için. Han uzaklaşmaya devam ederken elini havaya kaldırıp ok işareti yaparak onayladı ve gözden kayboldu. Minho diğer öğrencilere döndü ve nasıl yaptıklarını seyretti. Her aşamayı bizzat seyrederek öğrenmişti. Ancak yinede başaramadı. Çadırı parçalamak istese bile derin bir nefes aldı ve pes ederek yere oturup bağdaş kurdu. Kamp görevlilerinden biri yanına geldi ve güler yüzle konuştu. "Yardıma ihtiyacınız var mı?"
Minho eliyle karman çorman olmuş çadırı gösterdi. "Gayet iyi görünüyordu aslında ama sanırım olur."
Kadın çalışan hafifçe kıkırdadı ve çadırı kurmaya başladı.
"Daha önce kamp yapmadınız sanırım?" dedi kadın.
"Ah, evet. Kim ev varken dışarıdan uyumayı seçer ki? Saçmalık." huysuz bir tavırla kollarını göğüsünde birleştirdi.
"Eminim çok eğleneceksiniz. Hiç şüpheniz olmasın." çadır şimdiden çadıra benzemişti. Minho konuşmak yerine onu seyrederek nasıl yaptığını öğrendi. Kadın çabucak çadırı bitirdi ve Minho'ya gülümsedikten sonra oradan ayrıldı.
"Vay canına, bunu sen mi yaptın?" dedi arkasından gelen huzur verici ama alaycı ses. Minho gururla ona döndü. "Başka kim yapacaktı?" dedi. Yapmadığı bir iş için övünmeye başlarken Han'ın uzattığı kahveyi aldı. "Gerçekte çok tenha bir yermiş." diye alay etti. "Az önce gittiğim kafeteryada son model, devasa ekranlı bir televizyon vardı."
"Onu bunu boş ver de çadır çok iyi olmamış mı?" dedi heyecanlı ve gururlu bir gülümsemeyle.
"Evet, Minho." dedi Han. "Öyle olmuş."
"Konuşmayı keste eşyalarımızı yerleştirelim." dedi Han'ı gıcık etmek için çabalayan Minho. Han iç çektikten sonra yerde duran sırt çantasını alıp çadırın içine fırlattı, Minho'ya döndü. "Hadi içeriye bir göz atalım." Han'ın ardından çadıra girdi ve uyku tulumunun içine girip uzandı.
"Lan çok rahat." dedi kıpırdanarak.
"Demiştim." dedi Han gururla.
"Hayır, demedin."
"Kapa çeneni." dedi gururu kırılan Han gülerek. Han çadırın dış fermuarını kapadı ve kendi tulumunun içine girdi. "Sanırım biraz dinlenmeyi hak ettik." dedi ve gözlerini yumdu.
"Ne!" diye bağırdı Minho. "Bu uyuma kampı değil, daha karanlık bile olmadı."
"Oldu." diye karşı çıktı Han.
"Hava birazcık karardı diye karanlık olmuyor. Eğer şimdi uyursan seni gece uyutmam." Minho Han'a sokulup onun uyumasını engelledi. Han Minho'yu ittirdi. "Gece uyumayıp ne yapacağız?" dedi Han. Minho düşünür gibi yaparken görünmüyor olsa bile yanakları hafifçe kızardı. "Ben ne bileyim." 
Han bir anda ciddileşti ve bu Minho'yu panikletti. Yüzü mü kızarmıştı, Han fark etmiş miydi?
Han yattığı yerde Minho'ya sırtını dönüp yorganı kafasına kadar çekti. "Şimdi uyuyacağım." dedi.
Minho bıkkınlıkla bağırdı ve tulumun içinden çıkıp Han'ın üzerine atladı.
"Uyan hadi. Uyan hadi. Uyansana. Hadi uyan. Uyan!"
"Aah, kemiklerimi eziyorsun, kalk üzerimden." diye sızlandı Minho'nun bedeninin altında ezilen Han.
Minho Han'ı ezerek üstünden geçti ve diğer tarafa geçti. Artık onun suratına bakıyordu.
"Uyan." dedi ve sırıttı. Ancak birkaç saniye sonra Han'la ne kadar yakın durduklarını fark etti. Çadır yeterli büyüklükte olmadığı için Minho'nun sırtı çadırın çubuklardan oluşma duvarına dayanmıştı. Minho aniden cesaretlenerek kollarını Han'ın beline dolayıp onu kendine çekti. Bir şey söylemedi, bir şey yapmadı. Sadece ona sarıldı. Han'ın gözleri fal taşı gibi açılmış ve yanakları kızarmıştı. Minho'nun eli belinden aşağı doğru hafifçe indiği sırada tişörünün altındaki tenine dokunmuştu. Tişörtünü hafifçe yukarı kaldırıp ona daha fazla dokunduğu sırada Han bir anda kalktı. Minho'yu iki bacağının arasına alacak şekilde üzerine çıktı. Nefesi kesilen Minho, onun boynuna atılıp dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Ağzını hafifçe araladığında onu daha yakından hissedebilmişti. Onu öpmeyi bırakmak istemesede Han hafifçe geri çekildi ve Minho'nun suratını inceledi. Ardından üstünden kalkıp Minho'nun yatağına oturdu ve bakmak istese bile Minho'ya bakmadı. Minho arada bir Han'a bakıyor, tepkisini ölçmeye çalışıyordu. Ancak ikiside konuşmamak için yemin etmiş gibi ağızlarını bile açmyorlardı. Minho ellerini kıtlarttığı sırada Han boğazını temizledi. Han Minho'ya baktığı sırada Minho gözlerini yumdu ve derin bir iç çekti. Gözlerini açtığındaysa kendisini seyreden bakışlarla göz göze geldi. İkisininde kulakları kızarmış, gözlerini kaçırmışlardı.
"Eee, şey..." diye geveledi Han ensesini ovalarken.
"Ney?" diye sordu sabırsızca Minho ona bakarak.
Göz temasları en fazla bir saniye sürüyor, ardından gözlerini kaçırıyorlardı.
"Ee," Han boğazındaki yumruyu yutup devam etti. "Üzgünüm."
Minho bu sefer gözlerini kaçırmayacak şekilde gözlerini ona dikti.
"Üzgün müsün?"
Han öne eğdiği başını kaldırıp kendisine kenetlenmiş sert ama yumuşak bakışlara baktı.
"Öyle değil..."
"Nasıl?"
"Yani..." bir kez daha boğazını temizledi. "Eğer rahatsız olduysan. O yüzden yani. Anladın değil mi?"
Minho hafifçe güldü. Yanakları kızarmış, telaşlı ve utanmış Han'ın tatlılığına hayran kalmıştı.
"Ne?" dedi Han telaşla.
"Yok bir şey." dedi gülüşünü engellemeye çalışarak.
"Niye gülüyorsun be?"
"Çok tatlısın." diye cevapladı Minho.
Han sadece utanarak sırıttı ve bu Minho'yu daha fazla güldürdü.
"Senden hoşlanıyorum." dedi aniden Minho. Hiç tereddüt etmedi, hiç utanmadı.
"Şansa bak, bende senden hoşlanıyorum!"

The Lonely Cat | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin