Teras

42 10 0
                                    

Minho sabırsızca öğle arasını bekliyordu. Han için bir planı vardı. Nasıl olsa Han'ın hislerini öğrenmişti, geriye yalnızca itiraf kalmıştı. Sırasında oturmuş Han'ı seyrediyordu matematik dersinde. Planının işe yarayıp yaramayacağını düşünüyor, başarabilecek mi bilmek istiyordu bir an önce. Kolundaki saate baktı, öğle arasına yalnızca iki dakika vardı. Yumruklarını sıkarken derin bir nefes alıp verdi. Han'a hatırlamadığı geceyi hatırlatamıyor ise ona o geceyi bir kez daha yaşatmalıydı. Minho oturduğu yerden kalkmak için tamamen hazırdı, kulağına varan zil sesiyle harekete geçmek için bekliyordu yalnızca.
"Bugünlük dersimiz bu kadar. Konuları tekrar etmeyi unutmayın." dedi bay Kim sınıftan çıkarken. Zil çalmıştı. Hiç zaman kaybetmeden Han'ın yanına gitti.
"Selam." dedi kolunu omzuna atarak.
"Selam. Kantine gitmem lazım, bugün yanımda yemek yok, bu yüzden..."
Minho Han'ın sözünü kesti. "Yemek bekleyebilir. Gel, sana bir şey göstereceğim." Han'ı sınıfın dışına doğru yönlendirirken Han ona ayak uyduruyordu. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu Han heyecanla. Minho hala Han'ın omzunda olan koluyla hafifçe onu kendine yaklaştırırken ona döndü. "Güzel bir yere." Merdivenleri hızlıca çıktılar.
"Hocalara görünmesek iyi olur." diye ekledi fısıldayarak.
"Nereye gidiyoruz bilmiyorum ama sanırım yasak bir yer. Doğru mu?"
"Evet."
"Güzel." dedi Han gülümseyerek. En sonunda uzun ve bomboş bir koridora vardılar. Yalnızca kendi adımlarını duyuyorlardı bu sessiz koridorda.
"Terasa çıkacağız." diye açıkladı en sonunda Minho.
"Kapıyı nasıl açmayı planlıyorsun?" diye sordu Han alay eder gibi. Minho cebindeki anahtarları çıkarıp salladı. "Bunlarla."
"Vay," dedi Han hayranlıkla. "Tamamen hazırlıklısın."
Minho gururla gülümsediği sırada bir öğretmen sesi duymasıyla irkildi ve etrafa göz atmaya, saklanacak bir yer aramaya başladılar. "Sıçtık!" diye fısıldadı Han. Koridorun sonunda görünen iki öğretmen, birbiriyle sohbet ediyor ve gülüyorlardı. Henüz ne Han'ı ne de Minho'yu görmüşlerdi. Minho eliyle bir kapıyı işaret edince Han hemen kapıya koştu, bu esnada ise Minho başka bir kapıyı açmayı denedi, ancak kapı kilitliydi. Han denediği kapı açılmayınca başka bir kapıya koşup orayı açmayı denedi. Kapı açılmıştı ancak Han içeri girmedi. Minho "İçeri girsene!" diye bağırdı fısıldayarak. Han çaresizce ona baktı. "İkimiz sığamayız ki." dedi. Minho gözlerini devirip Han'ı da içeri iterek içeri girdi ve kapıyı yavaşça kapadı. Tüm dikkatini kapının ardındaki öğretmenlere vermişti, Han'ın ona büyülenmiş gibi baktığını farkına bile varamamıştı. Bu küçük malzeme odasında her tarafta raflar ve temizlik malzemeleri vardı, Han'ın da dediği gibi iki kişi için fazla küçük olan bu odada Minho'nun tüm vücudu Han'a temas ediyordu. Bakışlarını Han'a çevirdiğinde birbirlerine ne kadar yakında durduklarını fark etti Minho. Öğretmenlerin gittiğini duymuştu, ancak bunu Han'a bir süre söylemeye niyeti yoktu. "Gittiler mi?" diye fısıldadı gözlerini kaçırmaya çalışan Han. Minho ısrarla dikmişti ona gözlerini. "Hayır, sanmıyorum." dedi. Ellerini Han'ın arkasındaki raflara dayadığında Han artık köşeye sıkışmıştı. Kaçacak bir yer arar gibi etrafına baksa bile en ufak bir boşluk yoktu etrafında. Minho onu öpmek için hafifçe Han'a doğru eğildiği sırada Han eliyle Minho'yu göğüsünden hafifçe geri itti. "Gittiler." dedi ve gülümsedi. "Çıkabiliriz."
"Emin misin? Az önce bir ses duydum." dedi Minho onu daha fazla burada tutmak isteyerek.
"Gittiklerine eminim." dedi ısrarla Han. Minho'nun kolunun altından geçip kendini köşeye sıkışmaktan kurtardı ve hızla kendini dışarı attı. Minho, Han'ın ondan kurtulmasından dolayı sinirle burnundan güldü ve ellerini raflardan çekip Han'ın peşinden bu küçük odadan kurtuldu. Han ona dönüp hiçbir şey olmamış gibi tatlı tatlı gülümsedi. "Karnım acıktı, terasa daha sonra gidelim." dedi ve merdivenlerden inmek üzere Minho'ya sırtını döndü.

The Lonely Cat | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin