Öyleyse

29 10 5
                                    

"Han-ah, konuşmamız lazım" dedi Minho okul çıkışında.
Okula yakın bir ormanlıkta eski bir park vardı. Birçok kez orada buluşmuşlardı. Daha önce orada onlardan başka birini görmemişlerdi. Sanki onlara ait gizli bir sığnaktı.
Bugün de boştu. Yalnızca etrafta dolanan tek gözü kör olan bir kedi vardı orada.
He zamana oturdukları banka oturdular. Tahtadan yapılmış bank eski ve çürktü, üstünde kuş pislikleri ve çatlaklar vardı. Minho nasıl başlaması gerektiğini bilmiyordu, bu yüzden konuşmadı ve öylece bakledi.
"Ee," dedi Han. "Benimle konuşmak istediğin konu nedir? Bu kadar önemli olan?"
Minho gözlerine bakmıyor, sadece yere bakıyordu.
Ahşaptan yapılmış eski banka tırnaklarını geçirdi ve cesaretini en derinlerinde aradı.
"Şey, geçen gün olanlar..." diye mırıldandı.
"Ne?" diye sordu. Gerçekten neyden bahsettiğini bilmiyor gibiydi. Yine mi unutmuştu? Minho artık bundan sıkılmaya başladığını hissediyordu. Bu bir şaka mıydı yoksa?
"Yolda." dedi Minho. "Yürürken olanlar."
Han bir şey demedi. Sadece oturduğu yerde kıpırdandı.
"Bak, arkadaşlığımızı sürdürebileceğimizi sanmıyorum."
Sertçe yutkunup bu sözleri aklında tekrarkadı.

''Arkadaşlığımızı sürdürebileceğimizi sanmıyorum'' dedi en sonunda.

Minho cesaretini toplayıp ona baktığında Han gözlerini şaşkınlıkla endişe arası bir duyguyla kocaman açmıştı.
"Sorun nedir?" dedi. "Neden böyle düşünüyorsun?"
Neden her şeyi zorlaştırıyordu ki?
Minho'nun ondan hoşlandığını biliyordu.
"Asıl sorun, benim.." dedi Minho tereddütle. "Yani benim hislerim." diye ekledi mırıldanır gibi.
Han'ın parlayan gözlerinin tekrar endişe dolması Minho'ya geri adım atmaya sevk ediyordu. Ama çoktan her şeyi söylemişti. Yani, öyle sayılırdı.
"Biz arkadaşız Minho. Sorun ne? Söyle hadi." dedi Han. Minho yumruğunu sıktı. Anlamak istemiyordu. Anlıyordu, biliyordu ama bilmiyormuş, Minho'nun kendisinden hoşlandığını bir türlü kabul etmiyormuş gibi davranıyordu.
Çünkü onu istemiyordu.
"Sorun bu." dedi Minho. İster istemez sesi yüselmişti. "Sadece arkadaş olmamız."
Derin bir nefes aldı. Er yada geç bunları söyleyecekti. Daha fazla kaçmanın anlamı yoktu. Üstelik Han ertesi gün uyandığında olanları unutmuş bile olabilirdi. Tanrım. Bunu bir daha asla tekrarlayamazdı. Bu gerginliği bir daha hissetmek istemiyordu.
"Ben sana baktığımda hissettiklerimi sen hissetmediğini sürece ben acı çekiyorum." dedi.
Gözlerini kaçırdığında ağlamak üzere olduğunu farkına vardı. Ağlamamalıydı. Bu çok ama çok utanç verici olurdu...
"Ne demek istediğini anlamıyorum." dedi Han, ama sesi ağlamaklıydı. Minho'nun ne demek istediğini biliyordu. Çok iyi biliyordu.
Minho eski ve çürük banktan kalktı ve bir an için yalnız kalabileceği evine kaçmayı düşündü. 
"Sadece artık arkadaş kalmayalım. Belkide hiç arkadaş olmamalıydık" dedi Minho ona sırtı dönükken.
"Neden? Bu çok saçma. Demek istediğin şey ne? Bana söyle Minho. Bu saçmalıkları neden anlatıyorsun bana?" diye bağırmaya başladı Han. Minho ona döndü.
Gözünden bir damla yaş akıyordu.
Neden ağlıyordu?
Neden sanki Minho onun için önemliymiş gibi davranıyordu?
Neden hissetmediği bir şeymiş gibi davranıyordu.
Bu acımasızcaydı.
Tırnakları avcunun içini delene kadar yumruğunu sıktı. Derin nefes aldı. Ona açıkça söyleyip bitirecek, ve hiç hayatına girmemiş gibi davranmaya çalışacaktı.
Bu imkansız şeyi deneyecekti işte.
"Han, bunu çok iyi biliyorsun." dedi Minho. "Benim senden hoşlandığımı..."
Bunu söylemek suçmuş gibi hissetti.  "Biliyorsun, değil mi?" diye mırıldandı.
Minho, Han'ın hayal kırıklığına uğrayan yüzünü hayal etti. Çünkü tamda şimdi ona öyle bakıyordu.
Han ağlamamak için dudağını ısırdı. Başını öne eğmişti.
Onu böyle görmek canını çok yakmıştı Minho'nun.
"Sen benim arkadaşımsın Minho, arkadaş kalalım ve bugünü unutalım!"
Minho bunu bildiği halde, kendi kulaklarıyla duymak ona dayanılmaz bir acı vermişti.
"Yapabileceğim bir şey değil." dedi Minho soğuk bir sesle. "Arkadaşım olmanı isterim ama...ama  bu kadar yakınımdayken her şeyi görmezden gelmek can yakıcı."
"Peki ben? Ben sen olmadan mutlu olabilecek miyim." diye bağırdı Han birden bire. Minho'nun tüm kasları gerildi ve bu sözleri zihninden silmek istedi.

"Sınıfta bir sürü arkadaşın var."
"Onlar sadece.." Han duraksadı ve sustu. Ardından devam etti. "Senin gibi değiller... Onlar sadece... bilmiyorum işte! Sadece seninle arkadaş kalmak istiyorum."
"Senin bana her 'arkadaşım' demen benim canımı yakıyor, Han. Senden gerçekten hoşlanıyorum. Şu anda hafife alıyor olabilirsin ama öyle değil. Bu bana acı veriyor. Senden bu kadar çok hoşlanırken senin en iyi arkadaşın gibi davranamam. Beni anlamıyorsun."
Bir anlık sessizlik oldu. Gözlerinden yaşlar akıyor, dudakları titriyordu.
"Öyleyse sana sevgilim dememe izin ver" dedi. "Öyleyse elimi tut." dedi.
Han önüne eğdiği başını kaldırıp ona baktığında Minho'nun kalbi durmuştu. Titreyen gözlerinden akan yaşların şakaklarından süzülüşünü seyrediyordu, Minho. Minho en sonunda gözlerine bakma cesaretini topladı. Ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerine baktı. Ciddiydi.
Kesinlikle ciddiydi.
O halde neden başta reddetmişti?
Neden onun canını bu kadar yakmıştı?
Minho bu düşünceleri düşünmeyi reddetti. Sadece onu sevdiğini hissetti. Bir kez daha.
"Öyleyse bana sevgilim de."

Han ayağa kalktı. Tekrar başını öne eğdi. Bir şey demeden öylece durdu. Minho ona tutması için elini uzattı. Han sıkıca elini tuttu. Bir daha asla bırakmayacakmış gibi tuttu.
"Senden hoşlanıyorum." diye mırıldandı.
Ve Minho'ya 'sevgilim' dedi.
Minho bunu ölene kadar duymak istedi.
Sevgilim.

The Lonely Cat | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin