Fındık

2.3K 144 69
                                    

Yazar'dan

Ferit titreyen elleriyle kağıdı tutarken, ultrason görüntüsünün sol altına kaydırdı gözlerini. 

'6 week' eğik çizgilerle yazılmış bu yazıyı gördüğünde kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu.

"6 haftalık.." diye mırıldandı Ferit, büyülenmiş bir şekilde elindeki kağıdı incelerken. Ardından, bir çırpıda kağıdı ters çevirdi,

'Seyran Şanlı.' yazıyordu. 

Ferit ışıldayan gözleriyle Seyran'a bakıp,  gülümseyerek konuştu,

"Bizim bebeğimiz." 

"Senden herhangi bir talebim yok. Ben onun annesiyim, babalık yapıp yapmayacağına karar verirsin." Seyran soğuk bir ses tonunda, gözlerini Ferit'in elindeki ultrason görüntüsünden çekmeden konuşmuştu.

Ferit'in kaşları Seyran'ın sözleri karşısında çatılmış, genç adam cevap vermeye hazırlanırken, sevdiği kadın hızla kapının kilidini açıp çıkmıştı. Seyran rahatsızlandığını söyleyerek geldikleri mekandan ayrılmak istediğini yöneticisine bildirirken, Ferit elinde bebeğinin ilk fotoğrafıyla, durduğu yerde öylece kalakalmıştı. 

-

Ferit'ten

Saat tam olarak gece yarısını gösteriyordu. Yalıdan ancak bu saatte ayrılabilmiştim. Dedemle uzun bir konuşma gerçekleştirmem gerekiyordu ve bu konuşmadan nihayet zaferle ayrılmış bir şekilde Seyran'ın ve tabi ki bebeğimizin kaldığı apartmanın önüne yaklaşık bir saatte varmıştım. İçimdeki o ses, Seyran ve bebeğimiz diye bahsedip duruyordu. Yüzümde, bu üç kelimenin içimde hissettirdiği mutluluğun sersemce bir gülümsemesi beliriyordu hep. Apartman kapısının hemen yanındaki zillerden, benim kadınımın isminin yazılı olanına dokunduğumda ince ve alışkın olduğum o ses doldu kulaklarıma,

"Kim o?" 

"Seyran, benim. Sadece konuşup gideceğim." ses tonumu yeterince güven vermesi için özellikle ayarlıyordum. 

Birkaç saniyelik duraklamanın ardından kapının açılma sesi tüm apartmana yayıldı. Zafer dolu bir gülümsemeyle devasa, eski kapıyı ittirip içeri girdim. Asansörü bekleyecek halim yoktu, elimdeki çiçekleri -tabi ki çiçek almadan gelemezdim- arkama saklayarak merdivenleri üçer beşer çıkmaya başladım. Merdivenleri çıkmayı nihayet bitirdiğimde, kapısının önünde beni bekleyen Seyran ile göz göze geldik. Saçlarını yeni yıkamış olmalıydı ki hala hafif ıslaktı, üzerinde beyaz bol bir tişört ve siyah bir eşofman vardı. Gözlerim istemsizce karnına kaymıştı. Gülümseyerek birkaç adımda sevdiğim kadına yaklaştım ve aldığım çiçekleri ona doğru uzattım. Seyran ise gözlerini devirerek çiçekleri tuttuğum elimi hafifçe geriye doğru itti ve,

"İstemem." dedi. Sesi yeterince sitemkar çıkıyordu. 

Bir çocuğu andırırcasına omuzları silktim ve gülümseyerek cevapladım, 

"Bende kızımız için getirdim zaten Seyran Hanım." 

Seyran kaşları çatık, dudakları şaşkınlıkla aralanmış bir şekilde,

"Kızımız mı? Daha fındık kadar bile değil." dedi.

Her zamanki muzip gülümsememi yüzüme yerleştirdikten sonra, Seyran'ın içeriye davet etmesini beklemeden onun solundan sıyrılarak içeriye girdim. 

"HEY! İçeri gir demedim!" diye bağırmıştı arkamdan. Fakat onu dinlemeden süratle mutfağa doğru ilerledim. Gözüme ilk çarpan şey uzun, büyük bir bardak olmuştu. Bardağın içerisine aldığım çiçekleri yerleştirdikten sonra yemek masasının ortasına bıraktım nazikçe. Ardından koridora doğru seslenircesine konuştum.

SEYRAN & FERİT +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin