iki

943 88 53
                                    


"olmuyor, olmuyor!" felix elindeki kalemi bırakıp isyan ederken eşlik ediyorum ona. "al benden de o kadar."
"nasıl hiçbir şey anlamayabilirim ya. üç saattir, bakın üç saattir bir adım ileriye gidemedim. sikeyim fonksiyonları." saçlarını parmaklarından geçiriyor ağlamaklı bir ses çıkarırken. changbin sevgilisine bakıp bir nefes bırakıyor. "nereyi anlamadın?" felix tekrar eski neşesine dönüp anlamadığı yerleri gösteriyor. ben ise onları izlemeyi kesip önümdeki kitaba odaklanmaya çalışıyorum.

"limitini almayı unutuyorsun." varlığını unuttuğum minho elindeki kalemle işaret ediyor. minhodan bu kadar nefret edip onunla aynı bölümde olmak da şanssız hayatımı gösterir nitelikte.

doğum gününden sonra ilk defa aynı ortamda bulunuyoruz. sınıfta görmezden gelmeyi tercih ediyorum. benim aksime felix ve changbin minhoya bayıldıklarından ötürü onlarla olduğum her an aynı zamanda minhoylayım da. kafamı sallayıp dediğini yapmaya çalışsam da bir işe yaramıyor. sikeyim fonksiyonları.

minho bu defa test kitabını tamamen önüne bir şeyler karalamaya başlıyor. kaşlarını hafif çatmış, hafifçe dudaklarını dişliyor. üstünde ince, yeşil bir sweatshirt var. yeşilden de hiç hoşlanmıyorum. yuvarlak çerçeveli gözlüğü ve soruyu çözmeye çalışırken takıntığı yüz ifadesi. bunların hiçbirinden hoşlanmıyorum.
"buraya kadar okey ancak devamını ben de çözemedim." buna şaşırıyorum çünkü bölüm birincisi olarak kendisinin çözemediği bir sorunun varlığından habersizim. aynı zamanda sorunun sonuna gelip bu kadar basit bi anda hata yapmasını beklemiyorum. "işlem önceliği parantezde, f(x)'in de tersini alıp yerine koyarsan çıkıyor sonuç." sonucu işaretleyip yüzüne baktığımda fark ediyorum ne kadar yaklaştığını. önce soruya sonra yüzüme bakıyor ve ben dünyanın en salak insanı gibi aniden geriye çekiyorum kendimi.

minho kıkırdıyor bu halime ve ben de aptallığıma bir küfür savuruyorum. "ahh, anladım. bak ne güzel ikimiz birbirimizi tamamladık." diyor gülüşünün ardından. kurduğu cümle kemiklerime batıyor sanki. daha da sinirleniyorum. işte o an fark ediyorum minhonun aslında soruyu yapabileceğini. beni aptal yerine koymaya çalışıyor, maalesef başarılı da oluyor.

"tamamlanmaya ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum." diyorum ben de. "gayet iyisin."
onun silahını ona karşı kullanıyorum bu defa. hiçbir şey anlamamış gibi yapıyorum. utanmış gibi yapıyor ve gözlerini kaçırıyor. işte lee minho insanları bu şekilde tavlıyor. masum, belki utangaç bir yüz ifadesi, tatlı cümleler ve manipülasyon yeteneği.
"teşekkür ederim." demekle yetiniyor.

"biz acıktık gençler, pizza yemeye gelen var mı?" changbinden gelen sesle ona dönüyorum. "ben eve geçeceğim, hannah bi dünya laf yapıyor geç gelince."

felix eşyalarını toplarken cevaplıyor. "anne babandan korkmayıp kız kardeşinden korkmana ne demeli? ayrıca olivia ile olacaklardı bugün. bizdedir büyük ihtimalle." açıkcası minho ile daha fazla vakit geçirmek istemediğimden reddediyorum. hannah konusu ne kadar doğru olsa da tabii. "gecikmeyiz hem, yiyip kalkarız." changbin sevgilisinin ardından devam ettiğinde kafamı sallıyorum. uzatmak istemiyorum pek.

yemeğe geçtiğimizde felix hocayla yaşadığı tattışmayı anlatıyor. changbin de sevgilisini rahatlatmak için olsa gerek zavallı sehun hocaya küfretmeyi ihmal etmiyor. "öyle demeyin, gerçekten iyi bir hoca. kötü anına denk gelmiştir. ben çok seviyorum, geçen sene projem onun sayesinde kabul edildi." minho konuşunca geldiğimizden bu yana ilk defa ona dönüyorum. felixin sözlerine alınmış gibi bir tavrı var. "sen herkesi seviyorsun minhom. aç gözlerini, başarılı olduğun için kabul edildi o proje."
aynen felix, minho açsın gözlerini.

"kim birinci sınıf öğrencisinin projesini kabul ederdi ki. tamamen onun onayı sayesinde." minhoya birini kötüleyemezsiniz. onun nezdinde herkes çok iyidir çünkü, insanlara böyle düşündürtmeyi seviyor.

"minhonun çevresindeki kimseye laf söyletmemesi.. bu kadar saf olma oğlum, senin sayende adı duyuldu hocanın. o projeyle yarışmalara katıldı." kahkaha atmak istiyorum changbinin sözlerine. bunun yerine alayla bakıp katılıyorum sohbete.

"aynen minho. insanlar sandığın kadar iyi niyetli değiller. senin hakkında da iyi düşüncelere sahip olmayabilirler... dikkat et de bu düşüncelerini yanıltmasınlar." konu sehun hocadan bağımsız ilerliyor. minho gözlerimin içine bakıp kaşlarını çatıyor. yapmak istediğim şeyi anladığını düşünüyorum.

"ben sandığınız kadar saf salak biri değilim hyung. elbette biliyorum kimin hakkımda ne düşündüğünü." bunu tamamen bana söylüyor. kastettiği şeyin benim onun hakkındaki düşüncelerimi bilmesi olduğunu varsayıyorum. bunu zaten biliyorum üstelik. yine de onun insanlarla oynadığı gibi oynamak istiyorum onunla. "iyi bari. hiçbirimiz senin kötülüğünü istemeyiz elbette. üzülmeni istemiyoruz sadece." diyorum. changbin ve felix sadece dinliyor. minhodan pek hoşlanmadığımı bildiklerini düşünüyorum. hiç konuşmasak da gayet anlaşılabilir bir şey. bu yüzden sözlerimi anlamlandıramıyor olmalılar.

"sizin gibi hyunglarım varken kimse üzemez zaten öyle değil mi?" işte bu yüzden onunla birebir konuşmaktan hoşlanmıyorum. bir yarıştaymışız gibi hissettiriyor.

"elbette, kimse benim minhomu, minik tavşanımı üzemez." felix sevgilisin kollarının arasından söylüyor bunu. kendisi bize karşı sürekli çirkin lakaplar takmaktan fazlasıyla hoşlanıyor.

"her neyse, sunum işini nasıl hallediyoruz?" ah evet, bir de o var, son haftaya kadar ertelediğimiz grup sunumu. "ben örnek sunum buldum düzenler yaparız diye düşünüyorum. minho beğenmeyebilir ama bu fikri." gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde o yüzüme bakmıyor bu defa.

"olmaz öyle, ben hazırlarım." diyor minho. size söylüyorum, işin sonunda sunumu minho asla hazırlamayacak. isteklerini cümle aralarında belirtip birimize yaptıracak. manipüle konusunda uzman olduğundan bahsetmiştim.

"asıl öyle olmaz hyung. koskoca sunumu nasıl tek hazırlayacaksın?" minho gülümsüyor felixe. "senin fikrini beğenmeyen kişi bensem ben hazırlarım elbette." bu cümle felixe kötü hissettiriyor. lee minho felixi öyle iyi tanıyor ki bu cümlenin felixe suçlu hissettireceğinin farkında. "hayır hayır, grup sunumu elbette beğenmeyebilirsin. ayrıca haklısın da, farklı bir sunum yapmak bizim açımızdan daha iyi."

"olsun ben hazırlarım.. ancak sorun şu ki bilgisayarımda bir problem var, birkaç gündür açılmıyor. changbin seninkini alsam olur mu?" bilgisayarının benden sağlam olduğunu tahmin edebiliyorum.

"ya ne gerek var oğlum. biz hazırlarız siz de sunarsınız olmazsa." changbinin ortaya attığı fikirden hiç ama hiç hoşlanmıyorum. sınıfta ondan en uzak noktalara geçmeye çalışan ben elbette ortak bir sunum yapmayı da istemiyorum.

"ben hazırlarım, sunmak bana göre değil." dediğim gibi minhonun istediği oluyor. kimsenin hazırlamak istemediği sunum paylaşılmaz bir konu haline geliyor. üstelik ben de dahilim buna. yine de hazırlamak minhoyla sunmaktan daha cezbedici duruyor.

sonrasında herkes onaylıyor zaten uzatmadan. minho da devamında sunumda olmasını istediği şeylerden bahsediyor. minhonun içinden kahkahalar attığını duyar gibi oluyorum. kahkaha sesini ise kafamda doofenshmirtz'ün sesi olarak canlandırıyorum. ona karşı kurduğum teorilerin haddi hesabı yok. bunun da sağlıklı bir şey olmadığının farkındayım. yine istediğini bir şekilde yaptırmayı başarıyor. lee minho yine dünyayı kendi çevresinde döndürmeye devam ediyor.

whatever | minchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin