onu ilk gördüğümde ışık almayan bir sınıfta olduğumuzu hatırlıyorum. en ön sırada tek başına hayeon hocayı dinlerken bir yandan elindeki kalemi çeviriyor. ben ise en arka köşede yan profilini inceliyorum. dış görünüşü dikkat çekici olduğu için çoktan sınıfın ilgisini üstüne çekmeyi başarmış durumdaydı o. benim dışımda birkaç gözün daha onun üstünde olduğunu biliyorum. benim onu izlememin bir sebebinin dış görünüşü olduğunu inkar edemeyeceğim. diğer yandan dümdüz, hissiz gözleri bir başkasıyla buluştuğunda yüzüne kondurduğu hızlı gülümseme beni bile rahatsız hissettiriyor ki, üstelik o zamanlar o gülüşün ulaştığı kişi bile değilimikinci defa gördüğümde felix'in yanında yer alıyor. üstünde kırmızı bir oduncu gömleği var. kafeterya da oturduğum yere gelene kadar inceliyorum onu. felixin onu tanıtmasının ardından elini uzatışını hatırlıyorum. yüzünde yine o gülümseme var. 'merhaba hyung, adını çok duydum. ben minho.' hyung demesi bile rahatsız ediyor o zaman. söyledim ya, minhoyla tanışalı 2 seneyi aştı. ondan rahatsız olmadığım tek bir an bile olmadı.
ondan neden rahatsız olduğumu anladığımda da yakın tanışmamızın üstünden beş ay geçiyor. sevgilisi seonghwa ile tartıştıklarında anlıyorum nasıl biri olduğunu. zavallı seonghwa biraz geç anladığı için minho'nun nasıl biri olduğunu fazlasıyla yıpranmıştı. ilişkilerinin dördüncü ayında ise ayrılmak istedi. bunu minhodan duymadım elbette, sadece gözlerim sürekli onların üstünde olduğundan biliyordum her şeyi.
seonghwa ilişkilerinin son ayında gerçek bir depresyon yaşıyordu. minho onu öyle tüketmişti ki gözlerinin hep kızarık olduğunu, kafasının da başka yerlerde olduğunu anımsıyorum. bir keresinde ona sordum neyin bu kadar tükettiğini. 'kimsenin kimseye cephe almasını istemiyorum.' dedi sadece. ben de anladım zaten.
ilişkilerinin bitme sebebinin minho olduğu belliydi. minho gerçekten flörtöz birisi, kiminle konuşursa konuşsun onu etkisi altına alması yalnızca birkaç dakikasını alıyor. seonghwa ile ayrılıkları da burada patlak veriyor zaten. seonghwa'ya maşası gibi davranan minho diğer herkese iyilik meleği kesiliyor. dediğim gibi bunun da bir tek ben farkındayım.
bir gün minho ağlayarak yanımıza geliyor, üstelik ağlamaktan nefes dahi alamayacak bir andan bahsediyorum. öyle ki ben bile üzülüyorum durumuna. hıçkırıklarının arasından 'ben kimseye kuyruk sallamadım, yemin ederim. onu seviyordum, gerçekten ondan başkası yoktu.' dediğinde herkes anlıyor durumu zaten. changbin ve hyunjini durdurmak imkansız hale geliyor o anda. koşarak seonhwa'nın yanına, mimarlık binasına gittiklerinde biz peşinden koşmakla yetinebiliyoruz. jeongin ise minhoyu sakinleştirmeye çalışıyor. changbinlerin peşine takılmadan önce, hemen sınıf kapısının önündeyken minhoya son bir bakış atıyorum. yanındaki jeonginin kollarında ağlarken gözleri kapıdan çıkan changbin de. gözyaşlarının arasında hafifçe gülümsüyor. gerçekten gülümsüyor! bulunduğu durumdan tümüyle keyif alıyor. işte o zaman tam anlamıyla anlıyorum minhonun nasıl biri olduğunu. lee minho şeytana pabucunu ters giydirecek kapasitede birisi.
seonghwayı changbinin elinden almak da zor oluyor. bunun için disiplin cezası bile aldı changbin. harekete geçerken asla kendisini düşünmez çünkü. grupta saf ve iyi biri varsa kesinlikle minho değil bu, felix ya da seungmin de değil. changbin. seo changbin defalarca minho yüzünden zor duruma düşüyor.
bütün bu olaylar bittiğinde okulun festivalinde görüyorum seonghwayı. 'onu tanımıyorsunuz, bildiğiniz gibi biri değil.' diye bahsediyor minhodan. ondan hiç hoşlanmasam ve seonghwayı haksız bulmasam da minhoyu koruma içgüdüsüne giriyorum. 'bu bizim aramızda seonghwa, sen sevgilini başkasıyla basmış gibi davrandın.'
'öyle bir şey yok, evet minhonun diğerleriyle konuşmasından da rahatsızdım ancak ayrılma sebebim bu değildi bile. ben yorulmuştum chan. istemediğim şeyleri yapmaktan, sürekli diken üstünde hissetmekten yorulmuştum.' bu söylediklerinden sonra uzatmadım. dediğim gibi seonghwayı severdim. gülümsedim sadece. changbin ise onunla konuştuğum için epey azar çekmişti bana. fazla takmadım. fakat en köşeden yüzüme bakan minho gözlerimi ona çevirdiğimde hafifçe gülümsüyor bana. bu gülümsemenin anlamı da şu; benim için sorun değil onunla konuşman hyung! çünkü ben bir iyilik meleğiyim ve böyle şeylere takılmam.
dediğim gibi minhoya karşı kurduğum teorilerin haddi hesabı yok.
şimdi ise seungmin'in evinde oturup sohbet ederken minho, seungmin ve felix mutfakta atıştırmalık hazırlıyorlar. ben de jisungun yeni flörtünü dinliyorum.
jisung ve seungmin aynı bölümde olduklarından tanışıyoruz seungminle. hyunjin mimarlık öğrencisiyken jeongin de psikoloji okuyor.
biz ise kalan dörtlü olarak bilgisayar mühendisliği 2. sınıf öğrencisiyiz. ben mezuna kaldığımdan ve changbin de hazırlık okuduğundan sınıftakilerden bir yaş büyük oluyoruz. bunları size en başında söylemem gerekirdi sanırım. herneyse.bu arada sunumu da yaptık, yani ben dört gün boyunca uğraştım ve onlar da sundular. tahmin edeceğiniz üzere minho sürekli bir şeyleri değiştirdiği ve yeni şeyler eklettiği için bu kadar uzun sürdü. her anlamda beni sinir etmeyi başardığı su götürmez bir gerçek.
"o kadar ilgili ki, asla diğerleri gibi olduğunu düşünmüyorum." bunu jisungun ağzından en az yirmi kere duyduğuma yemin edebilirim. "kim bu şanslı?" minho elindeki tabaklardan birini benim önüme koyarken söylüyor bunu. yine her zamanki gibi yanıma oturuyor. bu çiftleri bozmamak adına gibi görünse de benim sinir olduğumu bildiğinden yaptığını düşünüyorum.
"sınıftan, mingi diye bir çocuk bugün provalara geldi yanıma. nasıl baktığını görmeliydiniz." jisung aynı zamanda okulun müzik grubunda olduğundan önümüzdeki yarışmalara hazırlanıyor. açıkcası birinci olacaklarını kendisi dahil gruptaki herkes biliyor. "seni öyle görünce ben bile etkileniyorum jis!" diyor minho gözleri ondayken. jis şımarık bir gülüş bırakıp yanaklarını mıncırıyor minhonun. "seni yerim lan, eyvallah biraderim." diyor jisung da keko bir tavırla.
"ben ona yürüyorum o friendzone çakıyor, görüyor musun chan hyung." beni şakalarına dahil etmesinden hoşlanmıyorum yine. kafamı sallayıp onaylıyorum onu yine de.
"senin yürüdüğün kişi belli bence." diye sohbete katılıyor jeongin. minhoya yönelttiği sözler kafamı ona çevirmeme sebep oluyor. yanımda oturan minhonun ona nasıl baktığını bilmesem de dudağına fermuar çeker gibi yapıyor jeongin ona karşı. "kimmiş o kişi?" aklımdan geçen soruyu hyunjin soruyor. "kimseye yürüdüğüm falan yok!" minhonun yüzünün kızardığı belli oluyor. köşeye sıkışmış gibi görünmesinden keyif alıyorum.
"bizden gizleyecek neyin var aşk olsun!" diyorum. ilk defa ona karşı samimi bir şekilde konuşuyorum. elbette samimi hissetmiyorum, yine de eğleniyorum diyebilirim. "yok öyle bir şey gerçekten hyung!" diyor. aramızda çok bir mesafe olmadığından yüz ifadelerini ayrıntısıyla izleyebiliyorum. yine de utanmış gibi mi yapıyor yoksa gerçekten utanıyor mu anlayamıyorum. her zaman olduğu gibi ilk seçenek daha mantıklı geliyor.
"anlatmak istese anlatır, üstüne gitmeyin kedimin.." jisung bunları söylediğinde minho ona dönüp teşekkür eder gibi bakıyor. bu sayede anlıyorum minhonun aylar sonra yeni birini gözüne kestirdiğini. içimden o kişiye sabır dilerken önümüzdeki dönemin gerçekten eğlenceli geçeceğini düşünüyorum.
.
chanın takıntı seviyesi hakkında✍️
bu fik esam için yazılmıştır. ins devam ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whatever | minchan
De Todolee minhoyu tanıyorum. okuldan kaçarken yüzüne endişeli bir hal olsa da endişelenmediğini biliyorum. kendisine yapılan acımasız şakaları aslında komik bulmadığını biliyorum. sessiz ve saf biri olmadığını öyle görünmek istediğini biliyorum. bir meleğ...