onyedi

629 67 54
                                    



"hannah, hannah!" evden içeri girer girmez hannah'ın odasına doğru ilerliyorum. üzerimde amansız bir telaş var ve titreyen ellerime hakim olamıyorum. sahiden bana ne olduğu hakkında tek bir fikrim bile yok. "ne var be...ne bağırıyorsun?" diyor tam kapıyı tıklatacağım sırada kapıyı açan hannah. kaba tavrına takılmıyorum bile.

"hannah, ne olduğunu anlamıyorum. bana bir şeyler oluyor ve ben anlamıyorum." kaşlarını çatıyor. kapının önünde konuşmamızın yersizliğini fark ettiğinden midir nedir içeri çekiyor kolumdan tutup.

"ne oldu? biriyle mi kavga ettin?" aklına ilk gelen ihtimalin bu oluşu normalde beni güldürecek birşey ancak tepki vermiyorum. şu zamana dek kaç kişiyle kavga ettiğimi görmüşse sanki.

"hayır, hayır... öyle bir şey değil. kalbim durmuyor!" diyorum. aslında nasıl anlatacağımdan habersizim. "durmasını istemeyiz zaten abicim?" diyor. yatağına geçip oturuyorum, normalde kızacağı bir şey ama telaşımdan sesini çıkarmıyor, yani sanırım.

"ben ne olduğunu anlamıyorum. bir saattir böyleyim, kalbim sızlıyor sanki." kaşlarını çatıp sessizleşiyor. "nefes alamıyor gibi hissediyorum, bu bir panik atak mı?" öyle olmadığının farkındayım, öyle olduğunu duymaya ihtiyacım var sanki.

"sakinleş... bir nefes al önce. dinliyorum ben seni." nefes almadan konuştuğumu o söyleyince fark ediyorum sanki. ciğerlerime derin bir soluk doldursam da telaşımda azalma olmuyor.

"kimseyle konuşmak istemedim... ne olduğunu bile anlayamıyorum, onun yanından ayrıldığımdan beri böyleyim!" kimle olduğumu bilmediğini biliyorum ancak o an söylemek istemiyorum sebepsizce.

"biri bir şey mi yaptı? kalbini mi kırdı? anlatmazsan anlayamam chan." eğer hannahla ciddi bir konuşma yapacaksak eğer abi demiyor, arkadaşımmış gibi hissettirmek istiyor sanırım. hayatımla ilgili her şeyi arkadaşlarımdan önce onunla konuşuyorum aslında. benden küçük de olsa, çoğunlukla atışsak da böyle durumlarda dünyanın en olgun insanına dönüşüyor.

"yok öyle bir şey değil." diye mırıldanıyorum. "anlatmazsan bilemem... bunun bir panik atak olduğunu da sanmıyorum ayrıca." bu beni daha da telaşlandırıyor. aklıma gelen ihtimalleri yok etmek istiyorum.

"ben... onunlaydım. bir anda oldu her şey, aslında bir anda değil gün boyu böyleydim ama sanki bir anda kafama dank etti bir şeyler." derin bir nefes alıp devam ediyorum. "kafamın içinden çıkmıyor, evet önceden de böyleydi ama hiç böyle hissettirmemişti ki! şimdi sahiden nefes alamıyor gibi hissediyorum."

öylece yüzümü inceliyor. sonra bir bardağa su doldurup yanıma geliyor. "bunları arkadaşlarınla konuşmalısın sanırım... hyunjin hyung iyi aslında bu konularda." kaşlarımı çatıyorum.

" ne konularında?"

"aşk?" duymak istemediğim cümleleri tek kelimeyle özetliyor sanki. öylece bakakalıyorum. "ya da hoşlantı, emin değilim."

cevap vermeden yeri inceliyorum. aslına bakarsanız ne düşüneceğimi ve cevap vereceğimi bilmiyorum.
"ilk defa böyle bir konuyla bana geliyorsun.. ilk defa böyle görüyorum seni." diyor. "aşk aptallaştırır derlerdi de inanmazdım!" diye ekliyor. hem benimle dalga geçmek istiyor hem de kıyamıyor gibi görünüyor.

"sus! yok öyle bir şey!" inkar etmeye çalışıyorum ancak kendime bile inandıramıyorum. "neden korkuyorsun bu kadar? kötü biri mi?"

"hayır değil... öyle olduğunu düşünmüştüm. öyle olduğunu düşünmek kolay gelmişti." diyorum. inkar etmeye mecalim bile kalmıyor sanki.

aslına bakarsanız olayların en başına gitmem gerekirse minhoyla bir gün geçirmenin benim için böyle sonuçlar doğuracağını asla tahmin etmiyorum . normal bir arkadaşla neler yapıyorsak onu yapmayı planlıyorduk, öyle de oldu da. sorun da burada başlıyor ki gün boyu asla bir arkadaşımlaymış gibi hissetmiyorum. onun yanına gelen kişiyi görmek istemiyorum önce, rahatsız hissediyorum. sanki biri mühür vurduğum bir yere benden habersiz girmiş gibi hissediyorum.

whatever | minchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin