"akor yanlış jisung, sırayı karıştırmadan bir defa daha dener misin? " jisungun dizini tekrar dikleştirip baştan alışını izlerken aynı sahneyi defalarca yaşamışım gibi hissediyorum."chan bak ben profesyonel değilim, oğlum kendi halimde gitar çalıyorum sadece, o kadar eğitimli de değilim. öyle birkaç haftada olacak iş değil ki!" diyor isyanla. maviye boyadığı saçlarını savurup yüzüme bakıyor öylece.
"oğlum yapacağını bildiğim için sana söylüyorum. bak sadece sırada hata var, tekrar bak bir." diye notaları gösteriyorum. pes eder gibi bir nefes bırakıp onaylıyor ve tekrar deniyor. üçüncü denemesinde doğru sesi çıkardığında arkama yaslanıyorum.
"bak hallettin bile, ne naz yaptın yarım saattir."
kaşlarını kaldırıp hayret edercesine bakıyor. "seni minhoya söyleyeceğim, bari maaşa bağla lan beni, sabahtan beri dır dır başımın etini yedin." gülüyorum ancak sahiden stresliyim.
minhoyla konuşmamızdan sonra müziğe dönüşüm elbette çok ani oluyor. önce sehun hocayla görüşüyorum, kendisi okulun müzik kulübünde aktif rol oynadığından devamı da çorap söküğü gibi geliyor. aslına bakarsanız önceleri beni ciddiye almayıp bir heves sanıyor ancak yazdığım sözleri okuyup beni dinledikten sonra tümüyle bana odaklanıyor.
bir süre sonra geçmişte müzikle uğraştığımın belli olduğunu ve neden müziği bıraktığımı soruyor. pek anlatmak istemesem de ona güvenebileceğimi hissediyorum ve lisede olanları kabaca anlatıyorum. o da bu konuyu hırs yaptığından mıdır nedir neredeyse her gün beni çağırıp pratik yapmaya zorluyor ancak bundan sahiden hoşnutum.
müziğe olan özlemim, işin içine girdiğimde daha da gün yüzüne çıkıyor. minhoyla görüştüğüm anlar dışında tümüyle kulüpte oluyorum zaten. biraz hamlamış olsam da uzun süreli pratikler fazlaca işime yarıyor. minho da provalarla meşgul oluyor zaten son zamanlarda.
minhonun aklıma gelmesiyle "sevgilimi özledim!" diye isyan ediyorum tekli koltuğa kendimi atarken. en son dün sabah görüşmüş olduğumuzdan daha net hissediyorum bunu.
"malum şahsın çok sevdiğim bir lafı vardır hyung." diyor jisung da elindeki gitarı yere bırakırken. "nereden nereye, nereden nereye!"
gözlerimi devirmeden hemen önce telefonum çalıyor. "güzelim!" diyorum telefonu açarken. "hatırladın sonunda bir güzelin olduğunu..." diyor minho güzel sesiyle.
"unutur muyum seni güzellik, hani bitti mi provan?"
"evet ve sizin binanın önündeyim, bir ara ver de yüzünü göreyim, özledim." ayaklanıyorum çabucak.
minhoyla birinci ayımızı dolduralı birkaç gün olurken ona karşı olan hislerimin her geçen gün arttığını hissedebiliyorum. her anımı yanına gitmek için kolluyorum çünkü son zamanlarda bir onun yanında nefes alabiliyorum.
"bitti işimiz zaten, akşam yemeği yedin mi?" ceketimi alıp jisunga bir baş selamı veriyorum ve hızla iniyorum merdivenlerden.
"yok, seninle yeriz diye bekledim. bize gidelim evde bir şeyler hazırlarım."
"olur yavrum, iki dakikaya ordayım." diyip kapatıyorum telefonu.
minho hayatıma girdiğinden beri bir çok konuda değiştiğimi hissediyorum aslına bakarsanız. daha cesur ve özgür hissetmek dışında onunla dinlenebiliyorum. öylece gelip o gün ne yaptıysa onu uzun uzadıya anlatıyor ben de sadece onu dinleyerek şarj oluyorum
kapının önünde incecik giyinmiş minhoya kaşlarımı çatıyorum. "hiç bakma öyle, sıcaklar geldi artık!"
"mevsim geçişlerinde daha çabuk hasta olabileceğini biliyorsun değil mi minho?" üzerimdeki ceketi çıkarıp ona sarmadan hemen önce konuşuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whatever | minchan
Randomlee minhoyu tanıyorum. okuldan kaçarken yüzüne endişeli bir hal olsa da endişelenmediğini biliyorum. kendisine yapılan acımasız şakaları aslında komik bulmadığını biliyorum. sessiz ve saf biri olmadığını öyle görünmek istediğini biliyorum. bir meleğ...