otuzdört

489 53 47
                                    



"haftaya başlıyorum işte, karşında bugüne bugün uzun süreli bir stajyer duruyor!" minho bir yandan elindeki kıyafetini katlarken bir yandanda bana dönüp konuşuyor. "niye uzun süreliymiş? sen oradakilere bin basarsın be!"

"daha okulum bitmedi de ondan, evet dans etmeyi seviyorum kendimi de geliştirmek istiyorum ama tümüyle bölümü bırakacak kadar riske de atamam kendimi." çok yorulacağını tahmin edebiliyorum. bir yandan bölümü bitirmek istediğini de sanmıyorum.

"halledersin sevgilim de çok yorulacaksın, yakın da değil ki şirket."

omuz silkiyor. "özel şöförüm var, adı da chan!"

"emrinize amadeyim!" derken gülüyorum bir yandan. "açıkçası bir grupla çıkış yapmak istemiyorum, solo çıkış yapacak kadar iyi değilim.

ayaklanıp yanına gidiyor ve kollarımı beline sarıyorum. "saçmaladığında ne yapmalıyım acaba... öpsem mi?" kulağının arkasına konuşmam onu gıdıklandırıyor ve kıkırdıyor. "ciddiyim chan, sesime güvenmiyorum o kadar, tiyatro konusunda da geliştiğimden belki oyunculukla devam ederim..."

"dans ne olacak?" yüzünü bana dönüp o da kollarını bana sarıyor. birkaç santimetre uzağımdaki yüzüne öpücükler kondurmamak için kendimi tutsam da dayanamayıp burnuna bir öpücük bırakıyorum. "devam edeceğim tabiki ama model veya oyuncu olmak şirketin de benim hakkımda düşündüğü bir şey. bu yüzden dans konusuna sosyal medya platformlarında devam edeceğim... belki bir youtube kanalı açarım ha?"

elimle çenesini kavrayıp yüzünü seyre dalıyorum. minhoya baktığım anlarda bir sarhoştan farkım yok. "her alanda bu kadar iyi olmasaydın böyle zorlanmazdın işte." şımarıkça gülüyor. "sevgilime çekmişim..."

dün gecenin ağırlığını sabah kalktığımda da hissediyorum ancak kendime söz verdiğim gibi bunu minhoya yansıtmadan ilerleme taraftarıyım. bir anda minhonun güvenini kazanmam mümkün olmadığından sadece yanı başında kalarak ve onu severek kanıtlayabilirim kendimi ki bu da benim için çocuk oyuncağından farksız.

"chan, tiyatro için şarkı yazmadın, koroya da katılmadın ama bu böyle devam etmez sevgilim. kendini bulunduğun yere hapsetmene izin vermeyeceğim biliyorsun değil mi?" hafifçe uzaklaşırken kafamı sallıyorum.

"biliyorum, sana bu konuda bir sürprizim var hatta, dün söyleyecektim ama..." deyince ceketimin cebimdeki hediyeyi hatırlıyorum. dün o olaylar olmasa hem onu hem de haberi verecektim aslına bakarsanız.

adımlayıp ceketin cebinden hediyeyi alıyor ve ona ilerliyorum. ne olduğuna anlam veremeyen bakışlarıyla yatağa oturuyor. "dün verecektim bunu, büyük bir şey değil ama sana yakışacağını düşündüm." hemencecik yüzü aydınlanıyor. kutuyu açıp içindeki kolyeyi çıkarıyor.

"chan bu çok güzel..." diyor sahiden beğendiğini belli eden ifadesiyle. "umut çiçeği." diyorum o kolyeyi incelerken.

"hiç vazgeçmediğin için; danstan, benden, kendinden hiç vazgeçmediğin için... umut çiçeği de tüm zorluklara direnip engellere karşı koymayı temsil ediyor. sadece sevgiden oluşuyor ama her şeye de gücü yetiyor. sen gibi." kaşları hafifçe düşüp yüzü yumuşarken uzum süre yüzüme bakıyor.

"takar mısın?" diyor arkasını dönerken. elinden aldığım kolyeyi boynundan geçirip takıyorum. huylandığını bilmeme rağmen bir öpücük kondurmadan da edemiyorum boynuna.

"teşekkür ederim, çok güzel bir şey bu." önemsiz dercesine kafamı sallayıp gülümsüyorum. o kadar yakışıyor ki sanki sahiden minho için yaratılmış gibi geliyor.

"diğer şey de... seçmelere katıldım, jisungla birlikte."

gözleri hemen büyüyor. "chan! gerçekten mi?"

whatever | minchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin