"kimya biliminin muazzam bilgileri neden savaşta üstünlük sağlamak için kullanılmasın?" minho elindeki deney tüpünü havaya kaldırıp gülüyor oldukça sesli bir şekilde. "general, dünyada şeytandan gerçek hiçbir şey yoktur! bırakın bu barış yanlısı tavırları!"isminin jeonghan olduğunu bildiğim askeri üniforma giyen çocuk hayretle minhoya dönüyor. "nasıl söylersiniz bunu! bu savaş yanlısı olmanın da ötesi... bir katilden farksız konuşuyorsunuz."
gözlerimi koltukların hemen yanında juri koltuğunda oturanlara çevirdiğimde önlerindeki kağıda hızlıca bir şeyler not ettiklerini görüyorum. o kadar gergin hissediyorum ki ben bile bu durumdayken minhoyu tahmin dahi edemiyorum.
minho üzerindeki yetmişleri andıran takım elbisesinin kravatını gevşetiyor. "bunların hepsi safsatadan ibaret!" diye bağırıyor. sonra hemen önündeki masadan bir kitap alıp sayfalarını karıştırıyor.
"insan yaratmayı, yol açmayı sever, bu kuşkusuz bir gerçektir. peki ama neden aynı zamanda içinde yakıp yıkma, kaos tutkusu vardır? bana bunu anlatın!" bu anı önümde defalarca kez canlandırmasına rağmen sanki her zamankinden farklıymış gibi tüm yüz ifadelerini ezberlemek ister gibi izliyorum onu.
bir anda askılıktaki üniformasından kılıcını alıp sahnenin en önüne geliyor ve gözlerini kocaman aşmış şekilde kılıcı etrafa savuruyor. arkadan gelen insan topluluğu ve perdesi açılan koroyla gösteri başlıyor. 'içine şeytan girmiş!' diye bağırıyor biri. minho çıldırmış gibi etrafta koşturup insanları kılıcından geçirirken bir yandan da koroya eşlik ediyor ve tertemiz sesi tüm salonu dolduruyor.
herkes yerlerinde öylece uzanmış yatarken minho tekrardan en öne geçip kahkalarla gülüyor. sonra bir anda koronun sesş kesiliyor ve sadece keman çalmaya başlıyor. minho kollarını uzatıp bir şeye uzanmak ister gibi davranınca bir şimşek sesiyle yere düşüyor ve olduğu yerde dans ediyor.
dansı her zaman yaptığı modern danstan epeyce farklı, oldukça yavaş. yağmurları yakalamak ister gibi ellerini göğe açıyor, sinsice gülüp ayaklanıyor ve kendi etrafında dönmeye başlıyor.
öyle kusursuz yapıyor ki her şeyi donakalmış şekilde onu izliyorum. salonda da çıt çıkmıyor, kimse böyle bir şey beklemiyor sahiden.
tek perdelik oyunun sonuna doğru minho deyimi yerindeyse çıldırmış roldeyken bir anda perdenin hemen önündeki duvara çıkıyor. "insan ruhunun hastalıklı hırsları ve bitip tükenmeyen ihtirasları işte. güç ve şöhret uğruna her şeyi yapabiliyor insan. bunlar kendi türünü yok etmeye yetecek kadar büyük bir tutkuya bile dönüşebilir." ve kendini duvarın üstünden perdenin arkasına doğru aşağı bırakıyor.
gösterinin sonlandığını koronun kesilmesi ve perdenin kapanmasından anlıyor ama kimse alkışlamıyor. sanki herkes öyle şoka girmiş ki hareket dahi edemiyor. saniyeler süren sessizliği hemen yanımdaki jeongin bozuyor. yavaşça alkışlamaya başlayıp ayağa kalkıyor ve bir süre sonra herkes onun gibi ayakta alkışlıyor. kabul edildiğini tahmin etmek zor olmamalı dostlarım. hiç şüphem yok buna karşı.
bütün ekip selam verip kulise geçtiklerinde salon da yavaş yavaş boşalıyor ve biz de hemen kulisin önünde minhoyu bekliyoruz.
kısa bir sürenin ardından minho yüzündeki makyajını silmeden koşarak yanımıza geliyor. "öleceğim sandım!"
jisung tekrar alkışlayıp minhoya ilerliyor. "ağzım açık kaldı, o kadar iyiydin ki!" herkes benzer şeyler söyleyip sarılıyor minhoya. en sonunda bana döndüğünde sıkıca sarılıyorum ona.
"çok güzeldi, hayatımda izlediğim en iyi şeydi! kusursuzdu!" minho gülerek kollarımın arasından çıkıyor. "kimse alkışlamayınca ne kadar korktum tahmin edemezsin, beğenmediler sandım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whatever | minchan
Randomlee minhoyu tanıyorum. okuldan kaçarken yüzüne endişeli bir hal olsa da endişelenmediğini biliyorum. kendisine yapılan acımasız şakaları aslında komik bulmadığını biliyorum. sessiz ve saf biri olmadığını öyle görünmek istediğini biliyorum. bir meleğ...