"sunwoo geç gelir zaten bugun hyung, rahat olabilirsin." anahtarı çevirirken konuşuyor minho. bir şey demeden izlemeyi tercih ediyorum. kapıyı açıp içeri geçiyor ben de arkasından takip ediyorum sadece.aslına bakarsanız onun evine gelmek düşündüğüm belki de son şey olabilir. gelmemem gerektiğini, bana iyi gelmeyeceğini de biliyorum ancak minho gözlerimin içine bakıp usulca söylerken masıl reddedeceğimi de bilmiyorum. minho diğer insanları kolayca etkisi altına alabildiği gibi beni de alıyor artık, inkar da edemem zaten.
öylece kafamı sallayıp onaylıyorum ve yüzünü hevesli bir gülüş teslim alıyor. yol boyu ara ara konuşup sınavdan, sabah yaptıklarından bahsediyor ben de transa girmiş gibi dinliyorum sadece. dediği her şeyi onaylıyorum, kısa cevaplar veriyorum ve onu izliyorum. izlememem gerektiğini düşünsem de kendime engel olabileceğim bir durum olmuyor. otobüste yüzüme bakıp hevesle konuşuyor sürekli, nasıl engel olabilirim ki kendime?
şimdiyse ceketimi çıkarıp asarken bir yandan onu inceliyorum. "istersen pijama verebilirim hyung... yani rahat hissetmek istersen." çok fazla kalmayı düşünmüyorum ve pijamalarının bana olacağından da emin değilim. " gerek yok, çok kalmam zaten." kafasını sallıyor. mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere geçerken ben de onu takip ediyorum.
"süt ısıtayım mı sana? kahvaltı yaptım dedin diye bir şeyler hazırlamıyorum ama süt iyi gelir, hmm?" süt içmekten hoşlanmam ancak sanki bunu söylersem bir anda kaşlarını çatıp beni azarlayacakmış gibi onaylıyorum onu. "sen de içeceksen olur."
"içerim, çok severim sütün her türlüsünü." bir kediden farkı yok sahiden. bazen utandığında kızarıp sesinin kısılması, bazen inanılmaz sesli ve hevesli bir şekilde bir şeyler anlatması, bazen de pençelerini çıkarması... hepsi bir kediye benziyor.
o sütü ısıtırken ben telefonumla uğraşıyorum masada. hannahla kısaca mesajlaşıp geç geleceğimi söylerken o sütü önüme koyuyor. "afiyet olsun, bal seviyor musun bilmiyorum... ben ballı daha çok seviyorum." sen seviyorsan ben de severim diye düşünüyorum. dostlarım düşüncelerim beni bile korkutuyor.
minik kasedeki baldan biraz kendime biraz da ona ekleyip karıştırıyorum. gözleri uzunca izliyor beni.
"ajansla görüştün mü?" diye soruyorum, bunu hem merak ediyorum hem de sessizlikte kalmak istemiyorum o an. yüzü düşüyor bununla. "görüştüm ancak devam etmeyeceğim sanırım." kaşlarımı çatıyorum, buna karşı ne kadar hevesli olduğunu biliyorum.
"neden?" gözlerini kaçırıyor. "babam istemiyor pek... zaten son şansım değil, illa yaparım yine." tekrar yapabileceğini biliyorum elbette ancak kendi isteğinin bu yönde olmadığı belli.
"baban buna gelecekte de devam edebilir biliyorsun değil mi?" bundan kaçamazsın diye eklemek istesem de susuyorum. kafasını sallıyor. "tartışmak istemiyorum onunla, kendimi kanıtladığımı düşünüyorum yeterince. yine de istemiyorsa yapabilecek başka bir şeyim yok ki." sütten bir yudum daha alıyorum onu dinlerken.
"var minho. karşı çık demiyorum elbette sana ama senin neyi istediğini görebiliyorum... bana kalırsa sen dans için yaratılmışsın." keşke benim için yaratılmış olsan ama. hafifçe gülüyor bu dediğim hoşuna gitmiş gibi.
"sahiden mi?" daha fazlasını duymak istediği belli. kafamı sallıyorum. "geçen gün, seni ilk kez bu kadar uzun süre izledim sahnede, sahiden parlıyorsun sahnede. üstelik tiyatro konusunda da başarılısın... çok anladığımdan değil ama bence sen sanattan oluşuyorsun." kendimi susturmam gerekiyor, bu kadar açık konuşmamam gerekiyor. sahiden konu minhoya geldiğinde dilimin ayarının çözüldüğünü anlıyorum. minhoyu tanırken bir yandan kendimi de tanıyorum sanki.
minho dediklerimle kızarıyor, ellerini nereye koyacağını bilememiş gibi önündeki bardağı tutuyor.
"teşekkür ederim... sanırım bunu duymaya ihtiyacım vardı." sürekli duyması gerektiğini düşünüyorum. "ne yapmam gerektiğini bilmiyorum aslında. karşı çıkıp istediğim şeye yönelmek istiyorum ama sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum." bu düşüncesi tatlı gelse de üzüyor beni. sevdiği şeyi yapmak istediği için babasının ondan vazgeçeceğini düşünmesi sahiden acımasızlık olarak geliyor."babanı tanımadığım için yorum yapamam elbette ama sen oğlusun onun, çok da başarılısın. eninde sonunda kabul edebileceğini düşünüyorum." yorum yapmamam gerekiyor belki de, tanımıyorum sonuçta ancak istediği şeylere yönelmesini istiyorum. sütümden son yudumu alıp ona dönüyorum tekrardan.
kafasını sallıyor. "teşekkürler hyung. şimdilik biraz daha düşünmek istiyorum."
"düşün, kendini yorma ama."
"yormam yormam... hyung istersen şimdi benim yatağımda uzan biraz. uyur musun bilmiyorum ama sahiden ihtiyacın var gibi görünüyor." uyuyabileceğimi düşünmesem de biraz kendime gelmem gerektiğini düşündüğüm için onaylıyorum.
bardağımı yıkarken gerek olmadığını söylese de yıkayıp geçiyorum odasına. en son buraya geldiğimde neler olduğunu anımsadığımda heyecanlanıyorum istemsizce.yatağa geçip üstüme örtmeden uzanıyorum. kıyafetlerimi değiştirmemi söylese de sahiden uyuyabileceğimi düşünmediğimden reddediyorum.
o da köşedeki koltuğa geçip izliyor beni."minho, bir gün sana anlatacağım neden öyle davrandığımı." neden söylüyorum bunu bilmiyorum. ondan nefret etmediğimi bilmesini istiyorum sanki.
"biliyorum... sorun değil, beklerim ben." kafamı sallayıp devam ediyorum. "saçımla oynayabilir misin?" diyorum aniden. o da duraksıyor ancak geri adım atmıyorum. kısacık sessizliği minhonun ayaklanıp yanıma doğru gelmesi bozuyor.
uzandığım yerin hemen yanına oturuyor, elleri usulca uzanıp saçlarımın arasına karışıyor. öyle iyi hissediyorum ki bir dokunuşla bunu ben de beklemiyorum. son birkaç gün boyunca ilk kez bu kadar huzurlu hissediyorum.
ellerinin hafifçe titremesinin benim hayal ürünüm olup olmamasını sorguluyorum bir anlığına, kokusunu en yakınımda hissediyorum. sahiden bir anda dinlenmiş gibi oluyorum ancak kımıldamayıp gözlerimi kapatıyorum. yavaş yavaş uykuya çekildiğimi hissederken "teşekkürler minho..." diye mırıldanıyorum. sonrasında içimdeki sıkıntısız huzurla ve minhonun kokusuyla hemencecik uykuya dalıyorum.
•
kısacık bölüm ama olsunkine
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whatever | minchan
Randomlee minhoyu tanıyorum. okuldan kaçarken yüzüne endişeli bir hal olsa da endişelenmediğini biliyorum. kendisine yapılan acımasız şakaları aslında komik bulmadığını biliyorum. sessiz ve saf biri olmadığını öyle görünmek istediğini biliyorum. bir meleğ...