2

257 49 160
                                    

"ne yapıyorsun?"

yujin'in telefondan gelen sesinden resmen perişanlık akıyordu. yunho ise babasıyla birlikte yaşadığı dairede, kendi odasında kahve ve sigara içerek düşüncelere dalmıştı. yunho'nun en spesifik özelliği buydu belki de, biri yunho'nun nasıl biri olduğunu sorduğunda insanların ilk söylediği şey düşünen biri demek olurdu. konuşmanın ortasında bile bir düşünceye dalar, ne kadar insanlar seslense de belli bir süre boyunca nafile olurdu. yunho'yu o düşünceden koparamazdınız.

"öyle, evde oturuyorum. sen?"

yujin derin bir nefes aldı, yine mingi ile kavga etmişlerdi.

"sinirliyim."

"fark ettim. ne oldu?" yunho oturduğu sandalyede gerindikten sonra odasındaki pencereyi iyice açtı, geç uyanan bir yapıdaydı ve şu an öğlen üç olması onun yaklaşık yarım saat önce uyanmış olduğunu gösteriyordu.

"mingi ile kavga ettik."

"çok şaşırdım," dedi yunho alaycı bir dille. "anlatmak ister misin?"

"hayır çünkü cidden sinirliyim. tamam iyi değilsin, bunalımdasın, anlıyorum ve sıkboğaz da etmiyorum ama bu kadar da bencil olunmaz gerçekten."

yunho tırnaklarına, eline, masasına bakmaya başladı.

"senden bir şey isteyecektim aslında ben, yunho."

"söyle."

"ya... biliyorum onun bu sikik ruh hali yüzünden siz de artık çok görüşmüyorsunuz ama gidip onu kontrol edebilir misin? biraz ağzından da laf almış olursun hem. evleriniz de yakın ya."

"o kadar mı ciddiydi kavganız? onun yaşıyor olup olmadığını kontrol etmem gerekecek kadar?"

"ya aslında..." yujin derin bir nefes aldı. "onun yemek yememesinden açıldı konu, bak asla yemiyor. haftanın en az dört günü birlikteyiz ve asla bir şeyler yediğini görmedim. bunu söyledim, sonra işte bir şeyler daha çıktı ağzımdan. kavga ettik benim evde, o da çıktı evine gitti. yani merak ediyorum ama bana sinirli şu an."

"tamam, tamam bakarım da sana neden sinirlendi?"

"işte o yemek yemeyince ben biraz zorla yedirmeye çalıştım, bir de sinirlendiğim için biraz laf ettim açlıktan öleceksin, başıma kalacaksın falan diye. kötü söylendim yani, farkındayım, onu boş ver. yunho ya, bir işin falan yoktu değil mi? engel oluyor muyum?"

"hayır, hem belki konuşmak iyi gelir o andavala da."

"umarım. tamam o zaman, çok teşekkür ederim. sen haberdar edersin beni."

telefonu kapatmalarının ardından yunho yaklaşık on dakika içinde hazırlanıp kendini evden attı, evleri cidden yakındı yujin'in dediği gibi. yürüme mesafesindeydi ve bunu yujin aracılığıyla öğrendiklerinde cidden şaşırdıklarını hatırladı yunho yolda yürürken. eski mingi'yi düşündü. eskiden onu birkaç kez atölyesine götürmüştü çok ısrar ettiği için, mingi bin bir soru sormuştu yunho'ya.

bunları nasıl yaptın?

burada ne anlatmak istiyorsun?

neden bu renk?

neden ismi bu?

eskiden mingi cidden keyif alırdı soru sormaktan. atölyeye gitmek için günlerce darlamıştı yunho'yu ve kimseyi oranın kapısına yaklaştırmayan yunho, mingi'yi içeri alıp istediği kadar kalmasına izin vermişti. tüm sorularını da sabırla yanıtlamıştı üstelik. bir kere geldikten sonra mingi ikinci için de günlerde darlamıştı yunho'yu, üçüncü ve dördüncü için de. ama mingi'nin bu depresyonu başladığından beri bir kez bile onun ağzından buna dair bir istek belirten söz duymamıştı. hatta en sonunda yunho açmıştı sözünü gitmek ister misin diye, mingi ise sadece fark etmez dercesine başını sallamıştı o gün.

little secret, yungi✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin