mingi, gece on ikiye kadar seonghwa'nın evindeydi diğer arkadaşlarıyla. eve vardığında bire geliyordu ve aldığı alkolden dolayı başı dönüyordu az da olsa. arkadaşları ne kadar onu eve bırakma teklifini sunsa da mingi o kadar kötü değildi harbiden, o yüzden reddetmişti ve cidden sorunsuz gelmişti. yine de tek sıkıntısı baş dönmesiydi ve merdivenleri çıkarken bile demire tutunmazsa düşecek gibi oluyordu. kendi katına gelince rahatlama içinde derin bir nefes alıp anahtarını ararken kapının önünde uyuyan biri olduğunu fark etti.
kapının eşiğine oturarak uyuyan genç bacaklarını kendine doğru çekmiş, kafasını da kapıya yaslamıştı. huzur içinde uyuyordu. mingi onun göğsünün yavaşça inip çıkışını izledi bir süre. melek gibi uyuyordu cidden, saf bir çocuktan farksızdı bu görüntüsü.
nerdeyse üç ay olmuştu yunho ile görüşmeyeli.
üç ayda onda hiçbir şey değişmemişti. haliyle biraz saçları uzamıştı sadece ve yüzünde çok ama çok yorgun bir ifade vardı, o günkü yorumladan ziyade uzun süreli bir yorgunluğun yüze yerleşmesiydi bu.
mingi kapıya yaklaştı, kalbi aniden hızlanmıştı. yere eğilip onun yüzüne daha yakından baktı.
yunho elindeki fotoğraf ve videolardan bıkmıştı artık üç ayda. her fotoğrafı, her pozu ve iki videonun da bir saniye sonrasını dahi ezberlemişti. öğlen üçte yine buraya gelip kapısını çalmış, onun evde olmadığını anlayınca artık içindeki hasrete dayanamayarak mingi gelene kadar burada bekleyeceğine dair inat etmişti. yorgundu, gözleri şişti.
mingi ne yapacağını bilemez şekilde ona bakıyordu, eğer evine girmeye çalışırsa yunho uyanacaktı ve konuşacaklardı belli ki. belki de sevişeceklerdi. mingi onun yüzünden ayırmıyordu gözlerini, yunho bir anda derin bir nefes alarak kafasını oynattı uyku halinde. dudakları hareket etti, mingi'nin gözleri oraya kaydı. çatlaklar içinde ve kupkuruydu. yine de bu dudakların hissettirdikleri paha biçilemezdi.
uykusu derin herhalde, dedi mingi kendi kendine. elini onun yanağına doğru uzattı. yanağına dokundu parmaklarıyla. ateşe dokunsa bu kadar acırdı canı, mingi o an öyle düşündü. mingi de derin bir nefes aldı hemen ardından. ona bakarken bile canı yanıyordu. ne yapacağına karar vermeye çalıştı.
"yunho, uyan." dedi mingi yavaşça. onun omzundan tuttu.
yunho hızla uyanmıştı, hemen gözlerini kocaman açıp yanında duran mingi'ye baktı.
"mingi?"
"kapımın önünde uyumuşsun, kim olmamı bekliyordun aptal? hadi, kalk. evine git."
yunho'nun ona bakarken dudakları titremeye başladı, kaşları hafifçe kalktı. bir anda duygusallaşmıştı işte ama mingi sağlıklı duruyordu. belli ki birkaç kilo almıştı, saçlarını az da olsa kısaltmıştı. yanakları da biraz şişmişti. evet, mingi kesinlikle sağlıklı görünüyordu.
biraz birbirlerine baktılar ve yunho saniyeler içinde sarıldı mingi'ye. mingi daha onun ağlamasına şaşıramamışken kendisine sıkıca sarılan kollara karşı öylesine durmuştu. kendisine tutunurken sarsılan bedeni hissediyordu, ağlama sesleri kulağına doluyordu. mingi daha ne kadar şaşırabilirdi gerçekten bu akşam?
en sonunda mingi de kollarını onun sırtına doladı dudaklarını birbirine bastırırken. bu hareket kendisi için belli ki bir yenilgiydi ama bir yenilginin bu kadar iyi ve tamamlayıcı hissettirmemesi gerekiyordu. yunho uzun süre ağladı, belki yarım saat boyunca mingi'den bir milim bile uzaklaşmadan ağlamıştı. mingi ne zaman içinden yettiğini düşünerek ayrılacak gibi olsa yunho onun sırtına daha sıkı sarılıyordu, kıyafetlerine asılıyordu ağlamasının sesini de arttırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little secret, yungi✓
Fanfictionyunho modern sanatla ilgilenen öylesine bir adamdı, mingi ise yaşadığı sorunları kimseye anlatamıyordu. ann