"sakın bana origami de bildiğini söyleme."
şu an zamanı durdurmak ve geri sarmak gerekiyor öncesini anlatmak için.
mingi artık rahatsız olmaya başlamıştı randevuyu lafta yunho teklif ettiği için her şeyi ödemesinden.
"bir sonraki randevumuz için güzel bir uçurtma alanı buldum." demişti telefonda yunho ona. aslında uçurtma kullanmak hakkında fikri yoktu ama eğlenceli olacağını düşünmüştü bir an ve orada ona sevgili olma teklifi edecekti. haritada gösterilen yer yüksekte bulunan güzel bir çayırlık alan ve hemen ilerisi ise geniş şehir manzaralı bir seyir tepesiydi, o boşlukta yunho teklif edecekti. kafasında her şey planlıydı ve uçurtma uçurma kısmı biraz sadece eğlencesineydi.
"yunho, yeter artık." demişti mingi o gün sinirle. yani zamanı durdurduğumuz noktanın planı daha kurulmadan önce.
"ne?" diye gergince sordu yunho.
"ya sürekli çağıran benim, davet eden benim bahanesiyle her şeyi ödüyorsun. gerçekten, bundan sonraki bende. tamam mı?"
sıkıntının bu olması yunho'nun büyük bir rahatlama içinde derin mi derin nefes almasına sebep olmuştu.
"ciddi misin?"
"evet, çok ciddiyim yunho. bir sonraki randevu bende, tamam mı? buralarda güzel bir et restoranı var, oraya gideceğiz. bu kadar."
yunho'nun tüm planları tabii ki böylece alt üst olmuştu ve teklifi ertelemek istemiyordu, zaten üç aydır flört ediyorlardı. yakınlarından duyduğu kadarıyla gayet yeterli bir zamandı bu flört için.
"tamam, nasıl istiyorsan öyle yapalım." dedi yunho düşünmeye dalmışken. aklında bir anda başka fikirler canlandırmaya çalışmıştı teklif için. mingi ise onun sesindeki bu durgunluğu kırılmış olduğuna vurarak üzüldü.
"üzdüm mü seni? özür dilerim, tamam, ya istiyorsan dediğini yapalım ama ödeme işini bana bırak."
"yok, hayır. üzülmedim." demişti yunho gülerek. "bir şey düşünüyordum, sen nasıl istiyorsan öyle yapalım."
"emin misin?"
"evet, eminim."
mingi derin bir nefes aldı, "tamam o zaman." dedi ve kısa bir süre sonra kapattılar.
iki gün önce yaşanmıştı bu olay ve bugüne geldiğimizde ise mingi klasik randevularımızdan biri diyerek hazırlanmıştı. çünkü zaten salaş ve rahat bir mekandı, bildiği bir yerdi. ayrıca yunho'nun aksine mingi nedense hiç aceleye getirmek istemiyordu bu ilişkiyi, sanki içinde yüzde birlik dahi emin olamayan bir kısım vardı ve bu yüzden aralarında bir ilişki ismi geçmemesi onu bu kadar rahatsız etmiyordu.
"sakın bana origami de bildiğini söyleme." demişti mingi.
çünkü yunho, soju şişesinin üstünde bulunan kağıdı dikkatle yırtmadan çıkarıp üst üste katlamaya başlamıştı bir anda.
"bilmiyorum zaten," dedi yunho. "sadece bu şeyi yapmayı biliyorum, eskiden öğrenmiştim."
"ne o peki?" diyerek yunho'nun eline bakmaya çalıştı mingi, gördüğü tek şey kalbe benzeyen küçük bir şeydi şu anlık. kalbin iki yanından uzunca ayrı yönlere gidiyordu kağıt.
mingi onun tamamen kağıda odaklanmış ifadesine bakıp istemeden gülümsemiş ve masanın üstünde duran küçük ızgaradaki etleri çevirmeye başlamıştı.
bu yeni haliyle yunho çoğu açıdan küçük bir çocuğu andırmaya başlamıştı. duygularının önündeki telleri kaldırdığı andan beri çoğu duygusunu çocukların yaşadığı gibi yaşıyordu ve mutlu ediciydi bunu izlemek. sanki çocukluğunu kötülüğüyle kapatmış, şimdi ise o kötülüğü bir kıyafet misali çıkarıp çocukluğuna dönmüş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little secret, yungi✓
Fanfictionyunho modern sanatla ilgilenen öylesine bir adamdı, mingi ise yaşadığı sorunları kimseye anlatamıyordu. ann