yeosang'ın doğum günüydü ve herkes aşağı yukarı aynı saatte gelmişti. mingi dışındaki herkes ise yuvarlak, büyük masaya yerleşmişti içerde. mingi de içeri girmeden önce yunho'yu bekleyeceğini söylemiş ve dışarda yunho'yla telefonda konuşuyordu şu an.
yunho konumu gördüğü andan beri sinirden ve stresten artık ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. mingi ise onun bu sinir ve stresini fark etmiş, daha yumuşak davranmaya çalışıyordu yunho'ya sebebini dahi bilmeden. aslında sadece geliyor musun, nerdesin, diye sormak için aramıştı ama konuşma bir şekilde sürmüştü.
"ben seni bekliyorum dışarda."
"neden? içeri girsene."
"ne bileyim, beklemek istedim."
yunho derin bir nefes aldı, belki izinli günüdür diye düşündü.
"tamam, geldim ben de zaten."
telefonu çabucak kapattı yunho ve restoranın olduğu sokağa dönmeden önce elini alnında gezdirdi kısa süre. mingi de endişeliydi açıkçası, sevgilisinin arkadaşlarıyla tanışacağı o günde yunho'nun bu kadar gergin olmasını istemiyordu.
sonra mingi'yi gördü yunho. mingi gergin bir şekilde sevgilisini görmek için etrafına bakınıyordu, ellerini önünde birleştirmişti. o da yunho'yu görünce kocaman gülümsemişti fakat yunho'da cidden tık yoktu laf yerindeyse.
mingi hızlıca onun boynuna sarılırken yunho normalde sarıldığından daha kısa sarılmış, hatta nerdeyse elini onun sırtına değdirip çekmişti.
"hoş geldin."
"ya mingi, kim buldu bu restoranı?"
"ben... bilmiyorum ki, jongho bulmuştu sanırım. neden?"
yunho'nun boynunda hâlâ mingi'nin elleri sarılı duruyordu.
"sen neden gerildin ki böyle?"
yunho sebebini söylemek istemiyordu, belki de wooyoung'un izin günüydü bugün. aslında çok da umrunda olmazdı wooyoung'un burada olup olmaması fakat önemli bir gündü bugün, yunho onun arkadaşlarıyla tanışacaktı, artık tamamen farklı biri olmuştu ve wooyoung patavatsızın önde gideniydi. her an, her yerde yanlış bir şey söyleyebilirdi. ayrıca zaten mingi ile olan ilişkisinde aşırı hassaslaşmış, aralarına girecek minik bir olumsuzlukta bile direkt gerilmeye ve kuyruğunu çıkarmaya başlıyordu.
gerçi mingi'nin tarafından ise yunho'nun böyle sebepsiz sinirli olması daha büyük bir sorundu.
"bir şey yok, öyle... yoruldum sadece ondan, arkadaşlarınla tanışmak da gerici biraz."
mingi onun yüzünü incelerken bir elini onun yanağına yerleştirip diğer yanağına ise bir öpücük bıraktı.
"güzelce dinlenirsin gece bitince. istersen erken de kalkarız."
yunho da onun bu şefkat dolu gözlerine bakarken kendine engel olamayıp gülümsedi ve içeri geçtiler. klasik bir tanışma merasimi yaşandı, yunho az önceki sinirini bir kutu gibi kapağını başarılıca kapatmış ve jongho, san, seonghwa ve hongjoong ile tokalaşıp mingi'nin yanına geçmişti. yeosang'ın gelmesine biraz daha süre vardı ve küçük bir sohbet dönüyordu yunho üstünden. mingi'nin düşündüğü gibi yunho cidden güzel ayak uyduruyordu ortama, seonghwa ile de arası herkesle olduğu gibi iyiydi. yunho sorulara cevap verip başka bir sohbet konusu açtıktan sonra etrafta göz gezdiriyordu gergin bir şekilde. ama kimseyi göremiyordu.
kısa bir süre geçince yeosang gelmişti, herkesin bir anda ayağa kalkıp doğum gününü kutlamasıyla mutluluktan tabii dört köşe olmuş, ne yapacağını bilemez şekilde heyecanlanmıştı. o da yunho ile tanıştı ve yerine oturdu. herkesin göz bebeği şu anlık yunho idi, onu tanımaya çalışıyorlardı. yunho'nun diğer yanında san oturuyordu ve belli ki bu ikilinin enerjisi herkesten farklı bir şekilde tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little secret, yungi✓
Fanfictionyunho modern sanatla ilgilenen öylesine bir adamdı, mingi ise yaşadığı sorunları kimseye anlatamıyordu. ann