mingi, özellikle atölyeye, yunho'nun yanına gideceği gün bir kabus görmemeyi umuyordu ve ilk defa istediği şey olmuştu uzun süre sonra. mingi kapkaranlık bir uykudan rahatlama içinde uyanmıştı. klasik sabah rutinini gerçekleştirirken ise son şeke metaforu takılmıştı aklına, mingi cidden yunho'nun dahil olduğu o rüyadan sonra bir daha rüya görmemişti. sanırsa ki son şeker cidden son rüyaya delalet ediyordu şu an fakat belki mingi sonunda birine içini döktüğü için de rüya görmüyor olabilirdi. yine de son şeker olayının daha önceden ortaya çıkmış olması haliyle daha da şaşırtıcıydı.
son şeker son rüya olmanın yanında son dönemeçti, iki tane uzun süreli kötü dönem arasındaki iyi geçen ilk ve son dönemdi, son arzu ve ilk günahtı.
mingi, bir anda içine intikal eden ve tüm vücudunu resmen daraltan o duyguya ve kötü bir şey olacak hissine dayanmaya çalışırken gardırobunun kapaklarını açıp öylece içine bakmaya başladı. gerçi bugün ne giyeceği önemli değildi, sonuçta orada çıkaracaktı.
bu yüzden mingi olabildiğince rahat giyinmeye çalışarak bir eşofman ve tişört giyerek çıktı evden, atölyeye vardığında yunho atölyede bulunan külüstür bilgisayarda çiçek modellerine bakıyordu. bir eli çenesindeydi, büyük bir dikkatle inceliyordu fotoğrafları ve notlar alıyordu. iki saat önceden gelmişti buraya ve onun uyanması için çok erken bir saatti tabii ki bu, sadece proje için kalkabilirdi yataktan zaten. buraya gelince kahvesini içmiş, planladığı çiçekleri ve yerlerini bir vücut karalaması üstüne yine minik karalamalarla yerleştirirken önünde hâlâ bir takım çiçek fotoğrafları duruyordu.
mingi içeri girince kimsenin olmayışına dua etti. yine umuyordu ki atölyeyi kullanan diğer kişiler gelmeyecekti bugün.
"tünaydın." dedi onu görünce yanına gittikten sonra. yunho kısaca ona bakmasının ardından başını oynattı ve önüne döndü.
"sana da." dedikten sonra yine küçük bir not aldı ve bilgisayarı kapattı. "içecek bir şey ister misin?"
mingi başını sağa sola salladı, "sadece şu işi yapıp, siktir olup gitmek istiyorum."
yunho gülümsedi onun yüzüne bakarken.
"kısa sürmeyecek."
yunho tamamen hazırlanmıştı her şey için, yere beyaz ve büyük iki tane örtü sermişti. boyaları, farklı boyut ve şekillerde fırçaları yerde duruyordu, hepsi göreve hazırdı. mingi dışında herkes, her şey, her şeye hazırdı.
"niye iki örtü var?" birlikte yunho'nun kısmına geçmişlerdi ve mingi soyunmaya asla hazır hissetmiyordu.
"biri çekimler için, bembeyaz kalacak, diğeri de seni boyamak için. o kirlencek."
mingi ona bakarken ve açıklamasını dinlerken derin bir nefes aldı.
"tamam, başlayalım hadi."
"tamam, o zaman çıkar üstündekileri. şuradaki beyaz örtüye geç." diyerek birini işaret etti. mingi tişörtünü çıkardı yavaşça, örtünün üstünde bir yere bıraktı. eşofmanını çıkarmadan önce arkasında dikilen yunho'ya baktı kendisini izliyor mu diye ve evet, izliyordu. fakat yunho sadece nereye ne çizeceğini, ne yapacağını düşünüyordu. yine de mingi'nin utanıp sıkılması için bu bir engel değildi.
eşofmanını da çıkarıp kenara bıraktıktan sonra ayakkabılarını ve çoraplarını da çıkardı, ardından örtüye oturdu. yunho'ya bakmaya başladı.
"iç çamaşırını da çıkaracaksın."
"siktir git, çıkarmayacağım."
yunho'nun bir eli yine çenesindeydi, düşünceli bir hali vardı ve sinirli olmasa da ciddi hali bile yeterince asabiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little secret, yungi✓
Fanfictionyunho modern sanatla ilgilenen öylesine bir adamdı, mingi ise yaşadığı sorunları kimseye anlatamıyordu. ann