birkaç gün sonra yeosang'ın doğum günüydü, tüm arkadaş grubu bunun telaşesi içinde bir şeyler ayarlamaya çalışıyordu ve en sonunda bu kadar strese ve plansızlığa dayanamayan jongho, bir anda işi devralmıştı. gerçekten de bir iki saat içinde mekanı, saati ayarlayıp yazmıştı. yeosang'ın olmadığı grupta ise tüm arkadaş grubunu bir sessizlik almıştı şimdi, herkes aptalca telefona bakıyordu.
son akşam yemeği randevusunun ardından bir hafta geçmişti, aynı zamanda sevgili oluşlarının da birinci haftasıydı ve mingi hâlâ korkusundan bunu seonghwa'ya söyleyememişti. yine de yunho ile ilişkisi harika gidiyordu, yunho onunla görüşmek için hiçbir şansı kaçırmıyordu. mesai saatleri içinde bulduğu her fırsatta ya mingi'yi arıyor ya da ona yazıyordu. iki dakika da olsa sosyal medyaya girdiğinde bile mingi'ye tonlarca video atıyordu.
yunho şansını cidden iyi kullanıyordu ve denemeye başladığından beri bir tane bile yanlışı olmamıştı mingi'ye karşı. mingi'nin çiçekleri asla kurumuyordu mesela, kuruduğu an diğer çiçekle yunho kapısında beliriyordu. açıkçası mingi bu alışkanlığın sevgili oldukları zaman bile süreceğini düşünmemişti, yunho'ya bunu söylediğinde ise yunho ona "her şey yeni başlıyor." demişti sadece. mingi heyecanlanmıştı, onunla görüşmediği süre boyunca ona olan sevgisinin asla azalmamış olduğuna şaşırmış, üstüne bir de gün geçtikçe bu sevginin arttığını düşünüyordu. kendi kağıt yüzüğünü hâlâ yatak odasındaki dolapta saklıyordu.
mingi, jongho'nun gönderdiği restoranın konumuna kütüphanenin dışında bulunan bir bankta oturup bakarken aklına yine yunho gelmişti. acaba yoğun muydu şu an, ne yapıyordu? bu düşünceler birleşti ve yunho'yu yeosang'ın doğum günü partisine götürebilir miydi, onu düşünmeye başladı. tabii bunu yapması için önce seonghwa'ya sevgili olduklarını söylemesi gerekiyordu.
bu yüzden büyük bir cesaretle seonghwa'yı aradı mingi.
"seonghwa, nerdesin? geliyor musun kütüphaneye?"
"bekle biraz."
mingi bu cevaba karşı kaşlarını çattı ve öylesine eline bakmaya başladı. sonra ise seonghwa telefonu kapadı. mingi zaten endişeliydi, onun tepkisinden korkuyorken bir anda yüzüne telefon kapatılınca onun bir yerden, artık nereden olabilecekse, öğrendiğini düşünüp içi içini yemişti.
iki dakika geçmeden mingi'nin önünde biri durdu.
"aptal, niye hiç önüne bakıyorsun?" derken güneş gözlüklerini saçlarına itti seonghwa. bir yandan gülümsüyordu.
"ne bileyim ya geliyor olduğunu, öyle... yere bakıyordum işte."
seonghwa onun yanına oturduktan sonra çantasından sigara paketini çıkarıp bir tanesini dudaklarına yerleştirdi ve yaktı.
"bu sıcakta da sigara içmek ayrı zulüm, arkadaş." diyerek eliyle kendini yellemeye başladı seonghwa.
"bırak sen de o zaman. ama cidden, felaket sıcak."
mingi telefonunun titremesiyle ekrana baktı, yunho'nun gönderdiği kalp emojisine bakıp kısaca gülümsedikten sonra ona döndü. evren bile artık söyle diyordu resmen.
"dağ tepe üniversite mi olur abi ya?" seonghwa bir yandan hâlâ sıcağa, hatta var olan her şeye saldırmaya devam ediyordu.
"o kadar boş alan var, üniversite yapacağız diye dağın tepesinde ağaçları kesiyorlar. yemin ederim, bir de bu sıcakta hiç çekilmiyor burası var ya. küresel ısınmadan işte. ağaçlar kesildikçe her yıl daha da sıcak oluyor. bir de bu küresel ısınmayı yaratan insanlar çok sıcak diyor havaya utanmadan, yemin ederim kanser olursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little secret, yungi✓
Fanficyunho modern sanatla ilgilenen öylesine bir adamdı, mingi ise yaşadığı sorunları kimseye anlatamıyordu. ann