Kafamı yemek üzereydim ne yapacağımı bilemiyordum. Sevdiğim kadın kıcağımda kan kaybediyor canı acıyordu ama bir şey yapamıyordum. Elimi uzatıp onun acılarını dindiremiyordum. Rabia'yı kanlar içinde kalan gelinliğiyle birlikte kendime çetim. Başımı başına yaslamış ambulansı bekliyordum. Onu alıp hastaneye götürebilirdim ama zarar veririm diye yapamıyordum.
Mavi gözlüm gözlerini kapatmış ve gökyüzümü kara bulutlarla doldurmuştu. Açmıyordu. Kahretsin açmıyordu işte!
"Sakin Ömer bir şey olmayacak inşallah. Kendine gel." Diyen Mert'e hiç dönmedim. Onlar bilemezdi içimdeki yangını, acıyı hissedemezlerdi. Ben burda kafayı yiyordum, onlarda sakin ol diyorlardı. Kulağıma gelen ambulansın sesiyle bakışlarım kapıya döndü. Sağlık ekipleri içeri girmişti. İki kişi sedyeyi taşırken bir kişi de elindeki çantayla içeri koşturuyordu.
Daha sonra neler olduğunu hatırlayamıyordum bile. Kucağımdan çekip götürmüşlerdi. Alıp sedyeye yatırdıklarında ilk yardımı yapmaya başladı başındaki doktor. Hızla salonu terk ettiklerinde ben de peşlerinden koşturmuştum. Ben de ambulansa Rabia ile birlikte binerek elini tuttum.
Hastaneye kadar tutmuştum. Bir an olsun yalnız bırakmamıştım. Ameliyat kapısına kadar onunlaydım ama sonra onu benden aldılar. Ellerimiz ayrılırken onunki sedyeye benimkide boşluğa düşmüştü...tıpkı benliğim gibi. Sırtımı duvara yaslayarak yere doğru çömeldim. Mert hemen yanıma gelerek aynı benim gibi yanıma çömeldi, ben ise hiçbir şeye odaklanamıyor sadece karşımdaki duvara bakıyordum. İçinde bulunduğum durumu ifade edecek hiçbir kelimeyi bulamıyordum.
"Biraz metanetli ol Ömer, Rabia güçlüdür. Sağ Salim çıkacaktır inşallah."
"Çıkar değil mi Mert? Ben onsuz yaşayamam, onsuz nefes alamam, ben onun varlığına çok alıştım, onsuz bir hayat düşünemem." Elini omuzuma koyarak hafiften sıktı.
"Çıkacak merak etme sen. Rabia iyileşecek ve onu bu duruma sokan kişiler de cezasını çekecek" dediğinde üzüntüyle çöken omuzlarım şimdi düşündüğüm şeylerle dikleşti... Pelin.
O yapmıştı, o Rabiama kıymıştı.
"Nerede?" Ne sorduğumu anlamıştı.
"Tutuklattım, nezarethanede" hemen ayağa kalktım ayağa kalktığımı gören Mert de benimle kalkmış dibimde bitmişti.
"Nereye?
"Hesap sormaya. Rabia'ya yaptıkları için hesap verecek bana."
"Sakin ol Ömer, henüz bir yere gitme. Hele bir Rabia ameliyattan çıksın bakalım durumu nasıl, öyle yaparsın ne yapacaksan."
"Olmaz gitmeliyim. Rabia uyandığında onun yanında olmalıyım. O uyandığında onu yalnız bırakıp gidemem" diyerek arkamı döndüm. Kimseyle göz teması ya da herhangi bir söz kullanmadan çıktım hastaneden.
Yolda giderken sokaklar dar geliyordu. Boynumda duran kravat bir franga gibi beni boğuyordu. Nefes alamıyordum, çünkü sevdiğim kadın nefes almakta zorlanıyordu. Ben nasıl alabilirim. Bu ona haksızlık olmazmıydı? Gömleğimin ilk iki düğmesini açtım. Sol kolumu arabanın kapısına yaslayarak başıma masaj yaptım, başım çatlayacak gibiydi.
Sonunda karakola geldiğimde gerekli yerlerle konuşup, kısa bir görüşme ayarlamıştım.
Gözümü kırpmadan, biraz bile pişmanlık belirtisi göstermeyen yüzüne baktım. Sarı saçları dağılmış perişan gözüküyordu. Sürekli sırıtıyor, kıyafetleri yırtılmıştı. Tıpkı bir deli gibi gözüküyordu.
"Neden yaptın?" Dediğimde kahkahası bütün nezaretin içini doldurdu.
"Nedenmi? Hala soruyormusun Ömer? O kadın seni benden aldı, aramıza girdi. Sen benimsin!" Dedi bağırarak. Az önce kahkaha atan Pelin şimdi sinirden kızarmıştı. Tanımak güç olmuştu karşımdaki kadını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(İMTİHAN, SERİSİ) İmanımın Yarısı
Teen FictionRabia, inancına ve değerlerine sıkı sıkıya bağlı, güçlü bir kadındır. Dış dünyanın baskılarına rağmen, kendi yolunda kararlılıkla yürümeye devam eder. Ancak bu yolda, inancını savunduğu bir tartışma sonucunda kendini mahkemede bulur. Davayı açan Pel...