Yaranın üstünü örtmüşsün sen hep,
ama o yara orada büyümeye devam etmiş...
Öğleden sonra Ece beni uyandırdı, şaşırtıcı bir şekilde bu saate kadar uyanmamıştım onca sese. Etrafıma baktığımda Bora'nın etrafta sinirle volta atıyordu.
"Bıraktılar işte oğlum burada bizi, tabi işlerine gelir kimsesiz olmamız. Bizi soran yok ki, kendi canları için bizi burada bıraktılar!" Anlamamıştım hiçbir şey. "Ece, Bora neyden bahsediyor?" tedirgin bir şekilde bana baktı. "Bora, bizi burada bıraktıklarını düşünüyor."
Hala anlamamıştım, "Nasıl yani bıraktılar derken?"
En sonunda İzel dayanamamış olmalı ki bana hızlıca dönüp açıklamaya başladı. "Bora, bizi kurtarmaya çalışmadıklarını söylüyor, tek dertlerinin kendi canlarını kurtarmak olduğunu düşünüyor. Bana kalırsa haklı. Ayrıca bizi soracak kimsenin olmaması da işlerini kolaylaştırır. Bizi burada bırakıp hastalıktan uzaklaştılar. Umurlarında değiliz yani."
Kafam karışmıştı, "Bunu da nerden çıkardınız?" İzel sinirlenmiş olmalı ki sesini yükseltti, en az Bora kadar o da gergindi belli ki "Çünkü dünden beri ne arayan ne de soran oldu, su vb. şeyleri bize her gün belli saatlerde göndereceklerini söylediler ama yapmadılar!"
Kafamda yavaş yavaş oturmaya başladı her şey, olabilir miydi? Hepimiz bir kere daha terk edilmiş olabilir miydik? Endişeyle başımı Ece'ye çevirdim ama anlaşılan o da bu şekilde olduğunu düşünüyordu. Beklemekten başka çaremiz yoktu...
İlk birkaç saat benim için çok yavaş geçti, herkes bir taraftaydı, kimisi sohbet ediyor kimisi de uyuyordu. Ta ki Tolga deli gibi üşümeye başlayıncaya kadar, "Bir şey diyeceğim, tek üşüyen ben miyim?" İlk başta dalga geçtiğini sandık, "Ha ha çok komik Tolga, hazirana geçtik ne üşümesi, hava 36 derece nerdeyse."
"Ne şakası ya cidden donuyorum ben." Bir süre bakıştıktan sonra hepimiz inandık, gerçekten de donuyordu. Zehra yerinden kalkıp ateşine bakmaya gitti.
"Tolga, yanıyorsun sen!" Hepimiz şok olmuştuk, hatta Selim inanmayıp kendisi de kontrol etti, ama yüzündeki ifadeden Zehra'nın haklı olduğu belliydi. "Tolga kalk bir şeyler yapalım"
İlk fikir İnci'den geldi, "Başına ıslak bez falan koysak?" Zehra cevap vermeden koşa koşa lavabolardan birine gitti, gelirken elinde ıslak bir bez parçası vardı, ceketinden yırtmış olmalıydı. Tolga'yı uzandırdık, Zehra hafifçe başına bezi koydu, ikizi için çok endişeleniyordu.
"Zehra o iyi olacak merak etme. Birkaç saate çok daha iyi olur eminim, sen Tolga'yı bilmiyor musun? Küçükken de hep böyle hastalanırdı"
Zehra gözleri dolu dolu başını bana çevirdi "Biliyorum Ayla, ama korkuyorum, Tolga ile benim birbirimizden başka kimsemiz yok"
Sonraki saatlerimiz Tolga'nın başında beklemekle geçti, nedenini anlamadığım bir şekilde İzel kenarda ağlıyordu, evet arkadaşı için endişeleniyordu, ama ama bunda farklı bir şey vardı sanki...
Birkaç saat sonra Tolga'nın durumu daha da kötüye gitmeye başladı, sorularımıza cevap vermiyordu, Zehra desen, Tolga'nın yanında oturmuş başından ayrılmıyordu saatlerdir. Çok uykusu olduğunu biliyordum ama ikizi için çok endişeleniyordu.
Zehra uyuyakalmasın diye İzel ve ben de uyanık kalıp onunla sohbet ettik, tam konuşma esnasında bir anda Tolga su istedi, önce afalladık, saatlerdir sorularımıza cevap veremiyordu bile.
İzel aceleyle su getirdi, tam Tolga daha iyi oldu diye seviniyorduk ki Tolga su içerken bir anda öksürmeye başladı, ilk başta boğazında kaldı sandık. Ama sonra şişenin içine suya karışan kanı gördük...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yokuşlar Ve Yok Oluşlar
Teen FictionSiz hiç 20 öğrencinin olduğu bir sınıfta gizemli bir şekilde karantinaya alındınız mı? Onlar alındı... • • • "Hala birkaç dileğin var, hepsini ben varken dilemeni isterdim ama maalesef diğerlerinde ben olmayacağım" Birkaç saniye durdu ve tekrar konu...