"Yaranı yarana anlatamazsın ay ışığı..."
Gözlerimi yavaş yavaş karanlığa açtım, her yer karanlıktı. İlk başta rüya gördüğümü sandım ama gerçek olduğunu ve etrafın karanlık olduğunu fark ettim. Genelde çok fazla uyurdum ama bu sefer muhtemelen gecenin köründe uyanmıştım. Hiçbirimizin yanında telefon olmadığı için adımlarımı Bulut'a doğru attım. Kolunda saati vardı, zaten hepimiz de saati ondan öğreniyorduk. Okula telefon getirilmesi kesinlikle yasaktı, resmen bizi buraya kapatmadan önce çıkamamamız ve kimseye haber veremememiz için her şeyi düşünmüşler.
Saat sabah 5'i gösteriyordu, bu saatten sonra uyuyamayacağımı bildiğim için kimseyi uyandırmamak için sessizce alt kata, yani resim atölyesine indim. Kapı bir süredir açılmadığı için zorlamam gerekmişti açarken, tam bu sırada elimin keskim bir şeye sürtündüğünü hisettim, elime baktığımda avcumun kesilmiş olduğunu gördüm.
İyi de nasıl olmuştu bu, kafamı birazcık kaldırınca kapının üstündeki camın bordan boya kırık olduğunu gördüm. Daha iyi bakmak için elimi boş verip atölyeye geçtim, ve kapının arkasında durdum. Elimi yavaşça uzatıp kırıklara baktım, geriye bir adım attığım sırada bir şeye bastığımı hissettim ve bir çatlama sesi duydum.
Ayağımı kaldırıp başımı geriye çevirdiğimde yerde yeşil kılıflı bir telefon olduğunu gördüm. Aceleyle eğilip onu yerden aldım, bu okula telefon getirmek katiyen yasaktı, kim göze alabilmişti de getirmişti telefonu. Öğretmenlerden biri olmadığı kesindi çünkü daha 2 gün önce buradaydım ve bir sorun yoktu. Telefonun camı parçalanmıştı ve açılmıyordu.
"Kahretsin, zaten çalışsa şaşardım!"
Kafamı geri kapıya çevirdim ve camların oldukça ince olduğunu fark ettim, yani birisi güçlü bir şekilde bu telefonu cama doğru savurduysa cam kolayca kırılabilirdi.
"Eee dedektif, olayı çözdün mü?" Arkamdan bir erkek sesi duyunca sıçrayıp arkaya döndüm, bu sırada da telefonu elimden düşürmüştüm, artık asla çalışmazdı.
Karanlık olduğu için pek iyi seçememiştim kim olduğunu ama Akay'a benziyordu.
"Kimsin?" Bir süre cevap gelmedi, sonra yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. O yaklaşında Akay olduğunu anladım.
"Ya öyle sessiz sessiz mi gelinir korktum, telefonu da tekrar düşürdüm artık kesin açılmaz"
"Ne telefonu?" Söyleyip söylememek arasında kaldım ama söylemekten başka çarem yoktu
"Yerde telefon buldum" Önce kaşlarını çattı, ve yeşil kılıflı telefonu elimden yavaşça alıp açma tuşuna bastı.
Sonra açılmadığını anlayıp telefonu incelemeye başladı. Başını kaldırıp cama dikkatlice baktığını fark ettim, camın telefonla kırıldığını anlamıştı. Ben de bunu fırsat bilip atölyede gezmeye ve başka bir şeyin olup olmadığına bakmaya başladım.
Bir şey bulamayıp Akay'a doğru adımlarımı yönelttim. Tam o sırada dikkatimi yerlerdeki kana bulanmış kıvıvırcık kırmızı saçları gördüm.
Saç tellerine doğru yürüyüp birkaçına dokundum, tam odaklanmış düşünürken Akay'ın sesini işittim.
"Aramızdaki kıvırcık kızıl Neva" Kafam karışmıştı, yerde kan izleri de vardı ve büyük ihtimalle kanlar saçların sahibine aitti. Ama Neva'da herhangi bir yara görememiştim.
"Peki kan izleri?"
"Dün siz Neva ile aceleyle çıkınca seni boşuna sorguya çekmedim, Zehra öldükten ksa süre sonra, Neva'nın boynunu tutarak koridorda yürüdüğünü gördüm, dikkat edince yerdeki birkaç damla kan dikkatimi çekti. Dün onunla konuşurken fark etmemiş olamazsın"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yokuşlar Ve Yok Oluşlar
Teen FictionSiz hiç 20 öğrencinin olduğu bir sınıfta gizemli bir şekilde karantinaya alındınız mı? Onlar alındı... • • • "Hala birkaç dileğin var, hepsini ben varken dilemeni isterdim ama maalesef diğerlerinde ben olmayacağım" Birkaç saniye durdu ve tekrar konu...