3. Bölüm

1.8K 122 40
                                    

Polis memurunun yanındaki komiser "Kayıp ihbarında bulunduğunuz Anıl Keskinoğlu bu şahıs mı?" diye sordu adamlara.

"Ta kendisi amirim. Osman bey size teşekkürlerini iletmemizi istedi.

Demir kapının kilidi açılırken "Yalnız ben kaybolmadım. Ben yirmi üç yaşında kendi kararlarımı verecek yaştayım. O evden kendi hür irademle ayrıldım. Babam istedi diye beni saatlerdir burada tuttuğunuza inanmıyorum. Hepinizden şikayetçi olacağım" dedi sinirle.

Yağız "Çıkıyoruz işte. Kapa oğlum çeneni!" diyerek kolunu dürttü Anıl'ın.

Anıl çıktıktan sonra kapıyı tekrar kapattı polis memuru. İçeride kalan Yağız "Benim bir suçum yok yalnız. Hemen açın kapıyı!" dedi sinirle.

"Anıl bey sizi alıkoyan tırcıdan şikayetçi misiniz? Babanız sizi onun kaçırdığını düşünüyor."

"Ben kimseyi kaçırmadım. Anıl, tıra kendi isteğinle bindiğini söyle şu babanın adamlarına!" diyerek parmaklıklara vurdu.

Tanıştıklarından beri yıldızları bir türlü barışmayan iki genç birbirlerine baktılar öfkeyle. Anıl başını sağa sola sallayarak "Babam yine saçmalamış anlaşılan. Beni kaçıracak daha anasından doğmadı. Evden de kendi isteğimle ayrıldım. Tıra da kendi isteğimle bindim. O bana yardım etmek istedi sadece. Şikayetçi falan değilim" dedi.

Sonunda nezarethaneden çıkan Yağız kendisini karakolun dışına atmıştı. Durup dururken başına bela aldığı için kendisine kızıyordu. "Bundan sonra otostop çeken hiç kimseyi almayacağım amına koyayım!" diye mırıldandı.

Anıl "Sizinle gelmiyorum! Ben tırcıyla gideceğim!" diyerek adamlarla birlikte çıktı karakolun kapısından.

"Fakat Osman bey derhal eve dönmenizi istiyor. Bize de kesinlikle sizi almadan geri dönmemizi emretti. Bunun için mutlaka bizimle gelmeniz gerekiyor Anıl bey. Lütfen zorluk çıkarmayın."

Anıl "Hadi gidelim buradan!" diyerek Yağız'a baktı. Ama Yağız'ın yola bu defa onunla devam etmeye pek niyeti yoktu. Bu adamlar belalı tiplere benziyordu. Anıl'ın peşini bırakmayacakları belliydi. Antep'e ulaştırması geren bir tır dolusu malzeme vardı. Anıl ve peşindeki adamlarla uğraşıp daha fazla zaman kaybetmek istemiyordu.

"Sen Antep'e nasıl gidersin bilemem ama ben yola tek başıma devam edeceğim!" diyerek yürümeye başladı. Arkasından çaresiz gözlerle bakan Anıl "Yağız!" diye seslendi. Fakat genç ardına bakmadan yürümeye devam etti.

.......

Siyah otomobil İstanbul'a doğru yola çıkmıştı. Anıl Antep'e gitmeyi başaramadığı için kendisine çok öfkeliydi. Mustafa'yı tekrar görme şansını belki de sonsuza kadar kaybetmişti. Bu yüzden onu yarı yolda bırakan tırcı aklına geldikçe, ondan daha da nefret ediyordu. Aklından "Keşke o tıra hiç binmeseydim!" diye geçiyordu.

"Müsait bir yerde durun. Benim tuvaletim geldi." dedi Anıl üzgün bir şekilde.

Arabayı kullanan kişi yan koltukta oturan adama "Ne diyorsun abi duralım mı?" diye sordu.

Adam "Duralım en iyisi. Zaten dün akşamdan beri bir şey de yemedik. Hem ihtiyaç molası veririz. Hem de bir şeyler atıştırırız" dedi.

Siyah otomobil yol üstündeki dinlenme tesislerinden birisine girerek durdu. Üçü birden arabadan indiler. Anıl hızla tuvalete gitti. Adamlar onu tekrar kaçırmamak için tuvaletin önünde beklerken sırayla girdiler içeriye.

Bir şeyler yemek için dinlenme tesisinin restoranına geldikten sonra mönüden sipariş verdi iştahla ağzının suları akan adam. Dün geceden beri ağızlarından bir lokma bile girmemişti.

Anıl'a bakarak "Anıl bey siz ne söyleyeceksiniz?" diye sordu.

"Benim canım bir şey istemiyor."

Anıl'ın üzgün haline aldırmayan adamlar garsona siparişlerini vererek beklemeye başlamışlardı. Onun ise aklında ne yemek ne başka bir şey vardı. Tek derdi sevdiği kişiye kavuşamamaktı. Mustafa'yı çok özlüyordu. Aklında sürekli onunla geçirdiği günler dolaşıp duruyordu.

Anıl'ın bütün çocukluğu babasının baskısı altında geçmişti. Onun istediği okullara gitmiş. Onun düşlediği gibi olmaya çalışmıştı hep. Buna karşılık babası da çok rahat bir hayat sunmuştu Anıl'a. Fakat maddi olarak ne kadar rahat olursa olsun hayatında hep bir eksiklik olduğunu hissetmişti genç. Bu eksiklik tam olarak sevgiydi. Her şeyi veren babası bir tek sevgisini vermemişti o güne kadar. Zaten babası kendisinden başka kimseyi sevemezdi asla.

Hayatı sadece güç ve para olarak gören babası, tam bunu Anıl'a da aşılamayı başarmak üzereyken çıkmıştı karşısına Mustafa. Sevginin ve mutluluğun nasıl bir his olduğunu tanıma fırsatı bulmuştu bu sayede. Aşk denilen duyguyu onunla tatmıştı Anıl. İlk defa sevmiş, ilk defa sevilmişti.

Bu duygu babasının parayla satın aldığı her şeyden daha güzel bir duyguydu. O zaman anladı ki o asla babası gibi olmak istemiyordu aslında. Para ve güç insana geçici bir mutluluk verebilirdi. Zaten bu yüzden babasının yaşamaktan keyif aldığını hiç görmemişti. Bu dünyanın sadece severek ve sevdiğin kişiyle ölene kadar mutlu olunursa bir anlamı olabilirdi. Böylece babası gibi olmamak için çabalama zamanı gelmişti Anıl için.

Oğlu için bambaşka planlar kurarken, Anıl'ın bir erkekle birlikte olduğunu öğrenen babasının dünyası başına yıkılmıştı adeta. Bundan sonra ki bütün enerjisini oğlunu, ondan ayırmaya ve tekrar istediği gibi biri olması için harcayacaktı.

Adamlar yemeklerini yerken üzgün bir şekilde çayını yudumluyordu. Bugüne kadar olduğu gibi hayatının gidişatına yine babası karar vermişti. Sevdiği insanı sonsuza kadar kaybettiğini hissediyordu. Babasının boyunduruğu altında ölene kadar mutsuz bir adam olarak yaşamak ölümden beter geliyordu ona. Yine babası kazanmış, o kaybetmişti.

Bir süre sonra yemeklerini yiyen adamlarla birlikte, yola çıkmak üzere restorandan ayrılıp arabaya bindiler. Arka koltuğa oturduktan sonra başını mutsuz bir şekilde koltuğa yaslayıp gözlerini kapattı Anıl. Bir esir gibi hissediyordu arabanın içinde kendisini. Şu an babasının ne kadar öfkeli olduğunu ve hesap sormak için onu dört gözle beklediğini gayet iyi biliyordu. Ama Anıl'da ona karşı öfke doluydu. En yaralayıcı, en ağır gelecek cümleler dolaşıyordu aklında daha şimdiden. Babasıyla yüzleştiğinde aklından geçen her şeyi tereddüt etmeden söylemek istiyordu. O da kendisi kadar üzülmeli, acı çekmeli ve mutsuz olmasıydı. Şimdilik intikamını ancak bu şekilde alabilirdi babasından.

Aklındaki bu düşünceler otomobilin güçsüz, boğuk bir ses çıkararak sarsılmasıyla dağılmıştı. Motordan gelen ses pek hayra alamet değildi. Arabayı kullanan adam şaşkın bir şekilde "Noldu bu arabaya şimdi durup dururken?" diyerek tekrar kontağı çevirdi. Fakat yine güçsüz ve boğuk bir sesten başka bir şey duymadı. Otomobil çalışmıyordu.

İki adam arabadan inerken, Anıl umursamaz ve üzgün bir şekilde başını tekrar koltuğa yasladı. Bir süre arabanın motoruna baktıktan sonra birisi "Ben gidip buralarda araba tamircisi bulabilir miyiz bakayım? Sen Anıl beye göz kulak ol" diyerek yanlarından ayrıldı.

Biraz sonra gözlerini kapatmış bir şekilde arka koltukta oturan Anıl duyduğu sesle açtı gözlerini aniden. Arabayı kullanan kişiyi, baygın bir şekilde ön kaputtan aşağı doğru süzülürken farkedince korkuyla kapıyı açıp dışarıya çıktı. Hiç beklemediği bir an da karşısında Yağız'ı görünce şaşkınlıktan küçük dilini yutmuştu sanki. Ona öylece şaşkın gözlerle bakıp yutkunurken "Hadi gidelim!" dedi Yağız.

Karakoldan ayrıldıktan sonra her ne kadar Anıl'a yıldızı barışmasa da, birlikte başladıkları yolculuğun bu şekilde bitmesi çok üzücü olmuştu. Aşkı için babasına karşı gelmesi, bütün her şeyi elinin tersiyle itip, sevdiği kişi için her şeyden vazgeçmesi, buna pek anlam veremese de çok etkilemişti Yağız'ı. Onu tek başına çıktığı bu yolda yalnız bırakmaması gerektiği hissetmişti birden bire. Erkek bile olsalar iki seveni kavuşturmak sevaptı nasıl olsa. Ona yardım etmeye karar vererek peşlerine düşmüştü. Dinlenme tesisinde otomobilin motorunu çalışmaz hâle getiren de Yağız'ın ta kendisiydi. Onunla Antep'e giderek, Anıl'ı sevdiğine kavuşturmaya kararlıydı bu kez.














TIRCI //BxB// Final Yaptı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin