25. Bölüm

7K 654 345
                                    

Keyifli okumalar 🌸

Hayatım boyunca hep uçlarda yaşamıştım. Ya en güzelini gördüm ya da en dibini... sıradanlığa hiçbir zaman ev sahipliği yapamadım. Bunu çok istesem de hayat beni uçlara sürüklemeye devam etti. Askerlik hayatım da hep inişli çıkışlı olmuştu. Kendimi sıradan hissettiğim tek ânlar, Emir'in gevezeliklerini dinlediğim vakitlerdi. O yüzden belki de Emir'e çok çabuk ısınıp onu canım olarak belledim. Bana kendimi sıradan hissettiriyordu.

Zamanda yolculuk yapmak başka kimin başına gelebilirdi ki? Ben zamanda yolculuk yapmakla kalmamış, burada bir adama kör kütük aşık olmuştum. Onun için her şeyi elimin tersiyle itebilecek kadar hemde. Bunu kabullenmek zamanımı aldı elbette. Geriye döndüğümde ben, ben olmaktan çıktım. Ruhum bedenimi terk edip burada kalmış gibi hissediyordum. Onun yaşamadığı bir dünyada nefes alabilmek o kadar zordu ki arkama dönüp gelirken ikinci kere bile düşünmedim. Kolye meselesi bahanem olmuştu benim tek derdim Dougal'dı. Kolye meselesini de elbette çözmek istiyordum ve çözeceğime de inanıyordum ama beni buraya çeken etmenler üst üste binip çoğalırken beni 2027'de bağlayan bir gerekçem kalmamıştı.

Dougal odamdan gittikten sonra yatağa uzanıp uzun uzun düşünmüştüm. Bundan sonraki hayatımı hayal etmiştim. Neler yapacaktım, başıma neler gelecekti bilmiyordum ancak bildiğim tek şey artık sıradan olma hayalimin gerçekleşemeyeceğiydi. Şu anda büyük yemek salonunda tüm klan birlikte kahvaltı yaparken de aklımda bu düşünce vardı. Çaprazımda Alanna ve Nina'yı kendi aralarında bir şeyler konuşup gülüşürken izlediğimde de. Ya da Ewan ve Melek'in imâlı bakışmalarını yakalarken de. Emir ve Rob'un yemek yeseler de sürekli gözlerinin benim ve çevrenin üzerinde olmalarını takip ederken veya Dougal'ın Arthur'un söylediklerini dinlerken tepki vermeden kaçamak bakışlarını bana yöneltmelerini yakalarken. Cora'nın sinirli gözlerle Alanna ve Nina'yı izlemesi ve başarısız Dougal'la konuşma girişimlerini takip ederken de hayatımın devamının kontrolüm dışında olduğunu biliyordum. Ben hiç kontrolümü kaybetmemiştim. En çok ilgimi çeken ise Fiona'nın masada sessiz sedasız oturup sıcak ve içten bir tebessümle herkesi benim gibi süzerek incelemesi olmuştu. Bunu yemeğin başından beri yapıyordu. Evet, kontrolümü geri almak için o, ilk hedefim olacaktı.

"Fiona, nasılsın? Diye seslendim tam karşımda kalan kadına onun gibi gülümseyerek. Sorumla kaşları hafif titreyen kadının dudakları harika bir tebessüme ev sahipliği yapıyordu.

"Leydi Kurt, iyiyim teşekkür ederim sizler nasılsınız?" Sorduğum soruyla Emir ve Rob kısa bir an duraksayıp bakışlarını bizden tarafa çevirmişlerdi. Gülümseyerek bizimkilere kısa bir an göz gezdirip tekrar Fiona'ya döndüm.

"Lütfen resmi olmana gerek yok. Bana Tuğra diyebilirsin" Fiona öyle gülümsemişti ki gözleri kısılarak adeta kaybolmuştu.

"Çok naziksiniz leydim, yani Tuğra." dediğinde çatalını kaldırıp salatadan biraz aldı. O esnada Nina'nın sesini kısarak konuştuğunu fark edince bakışlarım otomatik olarak onlara doğru döndü. Alanna'ya doğru hafif eğilmiş bir şeyler söylüyordu ve sözlerinden 'abin' kelimesini seçebilmiştim. Cümlesi bitince Alanna'nın abisini göz ucuyla kontrolü ile aralarında bir takım planları olduğu net bir şekilde belliydi. Alanna'nın böyle davranması kalbimi gerçekten kırsa da elinde olmadan böyle yaptığını anlayabiliyordum. Alanna, Nina'ya kafasını sallarken boğazını temizledi.

"Abicim," sesini duyduğumda yemeğime normal bir şekilde devam etsem de tüm algım onlardaydı.

"Nina'yla bir sürü plan yaptık ancak ailesi yarın dönecekler." Diyerek Nina'nın babası Oscar'a döndü. Oscar, kafasını hafif eğerek Alanna'yı onayladı.

"Yani?" Diye sordu sert bir sesle Dougal. Alanna'nın derin nefes aldığını, Nina'nın ise yanaklarının kıpkırmızı olduğunu bakmadan bile anlayabiliyordum.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin