46. BölüM

3.5K 349 282
                                    

Keyifli okumalar

DOUGAL

Jean'in sorgusunu Emir, Melek ve Tuğra yapacak diye anlaşmıştık. Tuğra, bana onların sorgu tarzlarının ne kadar etkili olduğunu anlatırken, sürecin birkaç gün veya hafta sürebileceğini de belirtmişti. Kesin sonuçlar elde edilecekti, buna şüphe yoktu. Ancak bu süreç benim için oldukça uzun bir bekleyiş anlamına geliyordu. Onların metodları sayesinde, sorgulamanın sonunda Jean'in kimseye anlatmadığı sırları bile ortaya çıkarabileceklerdi. Bu bilgi, beni bir yandan rahatlatırken, diğer yandan sabırsızlığımı artırıyordu.

Zamanla yarışan bir durumda değildik ama içimdeki merak ve endişe, süreci hızlandırma arzusuyla yanıp tutuşuyordu. O kadar beklemek istemiyordum zira kendimi tutabileceğimi sanmıyordum. Sabırsızlığım beni içten içe kemiriyordu. Her ne kadar tüm kontrolü onlara bırakmaya kararlı olsam da, bu bekleyiş beni zorluyordu.

'Emir, Melek" dedim onlara bakarak ardından yanımdaki sevgilime döndüm.

"Tuğra!" dedim, kararlılıkla. Tuğra demek istediğimi anladığında gözlerini yumdu, derin bir nefes aldı. "Hepimiz çıkıyoruz. Bu iş sizde." diyerek hücrenin çıkışına doğru ilerledim. Ahmet Veli Paşa'nın düşünceli bakışlarına aldırmadan yanından geçip gittim. Elindeki taşa sahip çıkamamış ve benden yardım istemişti. İstediği gibi taşı ve Jean Alfred'i teslim etmiştim, böylelikle konuşmaya hakkı kalmamıştı. Daha ordusundaki Kardeşlik üyesinden haberi bile yoktu.

Amcam Quany ile göz göze geldiğimizde, bakışlarımla çıkışı işaret ettim. Onunla yapacak işlerimiz vardı. Ben ilerlerken, amcam ve Ahmet Veli Paşa peşime takılsa da, Tuğra'nın babası hâlâ içeride kalmıştı. Arkama dönüp kontrol ettiğimde, Tuğra'nın ona kısa bir şeyler söylediğini anladım, ancak dediğini duyamadım.

Hücreden çıkarken, içimde bir huzursuzluk vardı. Jean'in sorgusu başlamıştı ve bu süreç, ne kadar süreceğini bilmediğim bir bekleyişi de beraberinde getirecekti. Ahmet Veli Paşa'nın yüzündeki düşünceli ifade, bana onun da bu durumdan pek memnun olmadığını gösteriyordu. Ama onun ne düşündüğü umurunda değildi.

Amcam Quany ile birlikte avluya çıktığımızda, kısa bir süre durup nefes aldım. "Ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordu Quany, merakla.

"Bekleyeceğiz," dedim. "Emir, Melek ve Tuğra işlerini bitirene kadar bekleyeceğiz. Bu süreçte yapmamız gereken başka işler var."

Quany başını sallayarak kabul etti. İkimiz de biliyorduk ki, bu sadece bir bekleyiş değildi. Bu, aynı zamanda bizim için bir hazırlık süreciydi. Jean'in sakladığı sırlar, yalnızca onun değil bizim de geleceğimizi şekillendirecekti. Jean'in sırları bu bekleyişin sonunda gün yüzüne çıkacak ve biz, o sırların ağırlığı altında nasıl hareket edeceğimizi öğrenmek zorunda kalacaktık. Bekleyiş başlamıştı ve sabır, bu oyunun en önemli parçasıydı.

Bozguncular'dan Kat ile göz göze geldiğimde bana maskenin arkasından bakıyordu. Yanından geçtiğim sıra sesini çıkarmadan o da peşime takılmıştı ancak aklının hücrede olacağını biliyordum. Açıkçası kimsenin ne istediği ve düşündüğü önemli değildi. Önemli olan şu üyeyi ortaya çıkarıp öldürmek ve taşın ne işe yaradığını öğrenip onu yok etmekti. Bu işleri de zaten Tuğra'lar yapacaktı.

Koridoru dönmeden önce arkamı dönüp tekrar hücreye baktım. Ali benim olduğum yöne doğru yürümeye başlarken herkes yavaş yavaş hücreden uzaklaşıyordu. Bakışlarım en arkada kalan Tuğra'ya kaydığında onun sıkıntılı bir ifadeyle Rob'a baktığını gördüm. Rob da kaşlarını çatmış ona bakıyor ve bakışlarıyla sanki bir şeyler konuşuyorlardı. Sanırım Rob da sorguya girmek istiyordu ve Tuğra ne karar verirse versin benim için değişen bir şey olmazdı. Tekrar önüme dönüp yürümeye devam ederken amcamın sesini tekrar duydum.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin