43. Bölüm

3.4K 348 80
                                    

🌼

Güneş ışıklarının parlak tonlarına büründüğü serin bir İskoç sabahında, büyük kalenin ağır kapısı yavaşça açıldı. Kapının arkasından içeriye adım attığımızda, adeta zamanın hızlandığı bir atmosfere girdik. Geniş salonun derinliklerinde görünmezlik sınırında hareket eden çalışanlar vardı. Sessizliğin egemen olduğu bu büyük odada gölgelerin arasından neredeyse fark edilemeyecek kadar belirsiz bir şekilde hareket ediyorlardı. Salonun köşelerinde dolaşan kadınlar sanki başlarını kaldırmamaya yemin etmişçesine işlerine odaklanmışlardı. Hızla hareket ederken adımlarının ritmi bile salonun soğuk ve mesafeli havasına uyum sağlıyordu. Dikkat çekmeden, sadece işlerini yaparak, varlıklarını belli etmeden yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlardı.

Kurt Klanı, İskoçya’nın en büyük ve en köklü klanlarından biriydi. Albay, klanı devralmadan önce uzun yıllar başka bir isimle hüküm sürmüştü. Tarih boyunca hem kudretleri hem de soğukluklarıyla ün salmışlardı. Bu soğukluk sadece karakterlerinde değil yaşadıkları mekanlara da yansımıştı. Salonun her bir köşesi İngiliz geleneklerine uygun şık ve modern mobilyalarla donatılmıştı. Koltuklar son moda ceviz kaplama marköteri, siyah ve kırmızı döşemeliydi. Her bir eşya en son modayı yansıtıyordu ve adeta tarihi bir dergi sayfasından fırlamış gibiydi. Buraya Kylie'nin elinin değdiği belliydi ancak bu ihtişam mekana sıcaklık katmaktan çok soğuk ve uzak bir his uyandırıyordu. Duvardaki tablolar, yer döşemelerinin ince işlemeleri ve dikkatle seçilmiş aksesuarlar, klanın köklü tarihini ve zenginliğini yansıtırken içten içe bir yalnızlık ve soğukluk da barındırıyordu. Her şey mükemmel yerleştirilmişti.

"Buyurun kraliçem,” arkamda Kylie’nin coşkulu sesini duydum. Ancak gözlerimi çevremdeki detaylardan alıkoyamıyordum. Göz alıcı detaylarla donatılmış bu odanın her bir köşesi dikkatimi çekiyordu. Kylie’nin sesi yeniden duyuldu “Yemek hemen hazırlansın.” Bu sözler bana değil, salonun diğer ucundaki çalışanlara hitap ediyordu. Yavaşça arkamı döndüm ve Kylie’nin emirlerini nasıl verdiğini izlemeye başladım. Kylie'nin sesiyle kadınlar hızla başlarını sallayarak talimatlarını almışlardı. Sonra adeta bir rüzgar gibi hızlı ve sessizce salondan çıkmışlardı. Emir ve Max yanımdaydı, ikisi de sessiz ve dikkatli bir şekilde olan biteni izliyorlardı. Ancak Rob, içeri girerken geride kalmıştı. Gözlerim onu ararken, salonun devasa kapısının yakınında durduğunu fark ettim. Bakışlarımız buluştuğunda o da yavaşça bize doğru yürümeye başladı. Salonun derinliklerinde köklü Kurt Klanı'nın etkisi her bir detaya sinmişti. Etrafımızdaki sessizlik, sadece mekanın büyüklüğünden değil, aynı zamanda klanın gizemli ve mesafeli doğasından kaynaklanıyordu. Her anı dikkatle incelerken, Kylie’nin emirleriyle hareketlenen çalışanların telaşı bu ağır ve soğuk atmosferde bile canlı bir enerji yayamıyordu.

Yavaş ve kendimden emin adımlarla yürümeye başlayıp tek kişilik barok  koltuğa oturdum. Emir de başka bir koltuğa oturduğunda, Max ve Rob ayakta kalmıştı. Kylie, neşeli olduğunu düşündüğü ancak tedirginliği yüzüne yansıyan bir bakışla karşımdaki bir koltuğa otururken bakışlarını etrafta gezdirmişti.

Kapı tekrar açılırken Leydi Cora'nın beline kadar inen dalgalı siyah saçları görüş açıma girdi. Buraya geldiğim için duyduğu rahatsızlık beden diline çoktan yansımıştı. Leydi Cora'nın adımları yankılanırken, salonun soğuk havası bir kat daha belirginleşti. Saçlarının dalgaları, ışıkta parlayarak ihtişamını ortaya çıkarırken yüzündeki gergin ve memnuniyetsiz ifade hissettiği rahatsızlığı açıkça gösteriyordu. Yavaşça etrafı süzerek yürüdü ve mavi gözleri benim dışımda odadaki her bir kişiyi dikkatle inceledi.

"Zor olmalı," dedim, Cora oturduğu an rahat bir ifadeyle Kylie'ye bakarken. Sözlerimin anlamını kavramaya çalışır gibi Kylie'nin kaşları yavaşça havaya kalktı. Anlamadığını yüzünden okuyabiliyordum.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin