Selam canlarım nasılsınız, özlediniz mi beni? Ben sizi çok özledim, eski okuyucularımdan burada olanları görebilir miyim?
Size gelecekten birkaç haber vereyim karakterlerimiz nasıllar bakalım ama ondan önce size kitabım Demir Sancak'ı tanıtmak istiyorum. Bu kitaba şans veren herkesten ona da şans vermesini istiyorum belki yeniden aynı satırlarda bu defa orada buluşuruz.
🍁
"Uyuyun diye mi geldiniz buraya? Kalkın lan!" Sadece sesli bir uyarıydı, fiziksel olarak çok fazla şiddet göstermemişler iki askeri de alıp bu kulübeye getirmişlerdi.
Kadın sımsıkı bağlı olan kollarını hareket ettirdi, herkes bu askerlerin o zincirlerden kurtulabileceğini biliyordu, iki kolunu ayrı yere kelepçelemek işlerini sağlama alıyordu.
"Denedim çıkmıyor." dedi Mete, o kadından önce uyanmış zincirleri zorlamış ancak bir kurtuluş çaresi bulamamıştı. Bir eli açıkta olsaydı, ah o eli oradan çıkarabilseydi her şey başka olurdu.
"Kime diyorum asker? Rahatlıklarına bakın sanki çay kahve içmeye geçmişler. Esir aldık biz sizi esir!" İki asker de aynı rahatlıktaydı, teröristin yüzüne bile bakmamışlar onu umursamamışlardı.
"Bir bardak olsa ne güzel olurdu değil mi komutanım? Üf şimdi nasıl giderdi dağ havasına karşı."
"Varsa alırız çayınızı, kaçak olmasın ama bak bizim Rizeli var bir tane çok kızıyor. Anam topluyor o kadar siz kaçağını içiyorsunuz diyor hiç çenesini çekemem." Ellerinden asla çay içmezdi, sadece onları ne kadar da dikkate almadıklarını göstermek istiyorlardı.
Savaşın birkaç türü vardı, istihbaratla da silahla da psikolojiyle de savaşmayı Sancak Timi çok iyi öğrenmişti. Bu adamların görevi çok basitti, silahla savaşacaksın ve emir gelirse silahını bırakıp aklınla savaşacaksın.
Akılla savaştıkları, silahı bırakıp düşmana göre esir düştükleri andalardı. Görevdi sadece, Ayakçı'yı kurtarmanın başka yolunu bulamamışlardı.
"Ulan sizi çok fena döverdim de başkan sizi sağlam istiyor. Hele bir sizi bana versin o zaman ne hâle getiriyorum sizi." Sinirlenip kendi kendine söylenerek çıktı kulübeden, kapıyı kilitlediğinde ikisi de birbirine bakıp gülümsedi. Başardık ifadesiydi bu, her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu.
"Ne diyorsun Azra, çay böyle demli olsa güzel olurdu değil mi?"
"Olmaz mı komutanım, zaten acıktı karnım iyice. Çayla da dürüm iyi giderdi şimdi." Gülüştüler yeniden, sonra gözleri birbirine değdi, Mete sormadan edemezdi, burada olmaması gerekiyordu.
"Neden geldin Azra? Tek gelecektim ama o vadide arkamı döndüğümde sen de vardın, bu itlere yem ben olacaktım sen değil." Mete komutanlarını bu plana ikna etmek için çok uğraşmıştı ve sonunda ikna edebilmişti, emrine uymayan biri hariç diğer herkes uymuştu ona. Azra duramamış o vadiye inmişti.
"Bana ihtiyacınız olacak. Tabancayla uzun mesafe atışını benim kadar iyi yapamazsınız." Yapamazdı evet, bir keskin nişancı kadar iyi ateş edemezdi Azra bu konuda en iyisiydi ama burada olmamalıydı.
"Demir!" dedi, yüksek değildi sesi ancak otoriter çıkmıştı. "Sana her zaman ihtiyacım var benim ama sana sorduğum soru bu değildi. Neden buradasın, neden emrimi çiğnedin?"
"Duramadım, bu defa okçular tepesinde duramadım geldim. O gün de gelmiştim, bugün de geldim. Sebebi aynı." Mete sustu, buna diyebileceği bir şey yoktu, nefes alıp onunla konuşabiliyorsa bu Azra sayesindeydi.
"Yine de bu emrime uymamanı gerektirmez." Sesi çok daha yumuşaktı. "Gözümü açtığımda seni baygın görmek korkuttu beni, iyisin değil mi?"
"Bu piçler bana bir şey yapamaz komutanım, iyiyim ben."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURLU YALANCI (Tamamlandı)
Romance"Evlen benimle, bir sene sadece, bir sene idare et ve payına ne düşerse al borcunu kapat Yer Elması." Benim kadar mükemmel, kusursuz, zengin, yakışıklı bir arkadaşın var ve beni reddeder gibi konuşuyorsun Tuğçe Altay çok ayıp çok. Uzun uzun düşünüp...