O andan sonra ne olduğunu hatırlamıyordu ki o halde tek duyduğu tanıdık bir sesti. Bu ses onu bir yandan oldukça korkutuyorken bir yandan da içini rahatlatmıştı. Denize düşen yılana sarılır...
“beyinsiz!” dedi tanıdık sesin sahibi aynı zamanda karşısındaki kızın saçını sıkıca kavrarken.
“eline geçen şansı bile değerlendiremiyorsun. Götünü kurtarmak için gene bana ihtiyaç duyuyorsun” diye söyledi gözündeki kumaşı sertçe çektiğinde.Harushi ise bu tanıdık evi görünce şaşırmaktan kendini alamadı. Ne olmuştu, o an bayılmış mıydı? Sadece iki dakika önce sokakta olduğuna emin gibiydi. Gene de şu anki durumdan pek şikayetçi değildi. Tabiki bu düşüncesinin oldukça yanlış olduğunu anlaması da uzun sürmiyecekti.
Yanağına oldukça şiddetli bir tokat indiğinde, bağlı olan ellerini refleks olarak açmaya çalışsa bile başarısız olmuştu. Beyaz saçlı genç, her zamanki yanımsamaya neden olan gülümsemesi ile, elinde çıkan damarlarla önündeki kıza baktı.
“senin aklın kendine yetmiyor, bir de bana akıl oyunu oynamaya kalkıyor!”Dudağının sol kenarından akan, sıcak sıvı maddeyi görmezden gelmeye çalışan harushi, karşısındaki genç çocuğa bakamıyordu. Göreceği yüz ifadesinden çok korkuyordu. Fakat bu çocuk diz çöktüğünde ve önündeki kızın yüzünü sertçe tutup kendine çevirdiğinde de pek bir şey yapamamıştı.
Eli ile kızın yüzünü sıktığında, dudağındaki yaraya denk gelen parmağı da sıkılaşmış ve genç kızın canının daha fazla yanmasına sebep olmuştu.
“Ama sana şaşırmamam lazım, sonuçta kıt beyinli olmasan ailen seni neden sevmesin?”Hiçbirşey söyleyememenin verdiği çaresizlik ile dudağını ısırmıştı. “seni niye sevsinler ki? Beyinsiz, cılız, hiçbir işe yaramayan birini niye sevsinler; annende bu yüzden istemedi demi seni, bu yüzden sürekli babana kakalamaya çalıştı?!”
Genç oğlan bu acımasız cümleleri kurarken önündeki kızın yüzünü sallamaya başlamıştı. Yutkunmaya çalışsa bile boğazında olan ateş bunu imkansız kılıyordu ki hayatta yapacağı en son şeyi yapıp göz yaşlarını serbest bıraktı.
Şu zamana kadar ağlamamıştı onların yanında, daha fazla üstüne geleceklerinden korkmuştu. Ama herşey içinde öyle birikmişti ki artık kendini kontrol edemiyordu.
Eflatun gözlü çocuk, soğuk gözleri ile karşısındaki kızın yüzüne bir kaç dakika baktıktan sonra elini vücudundan aşağıya indirdi. Genç kız, bileğindeki iplerin çözüldüğünü hissedince ellerini kurtarmak için haraket etse bile geç kalmıştı.
İzana, eline geçirdiği bilekliği sert bir şekilde çektikten sonra birkaç boncuk yere düşmüş, elinde ise japon güneşi simgesi kalmıştı. Bir an her şey harushi için durmuştu.
Titreyen bacakları ile ayağa kalkarken bir yandan da izanaya yürümeye çalışıyordu. “niye yaptın bunu... efendim... Lütfen onu bana verin” derken gözlerindeki yaşlar daha fazla akıyordu. İnce ve yıpranmış parmakları ile karşısındaki figüre uzandığı sırada, güçlü bir kuvvetin elini tutup kemiklerini kıracak kadar sıkması ile ağzından bir çığlık kopmuştu.
“bana dokunmaya cüret etme” karşısındaki kızı saçından tutup sürükleyerek götüren izana, kızın parmağındaki derin acıyı yaşamasına bile izin vermemişti.
Odanın diğer ucundaki eski bir gardropun önüne geldiğinde, cızırtılı kapıyı da açtı. Neredeyse hiçbir bölmesi olmayan gardrop'un içinde, kendi ağlarında dolaşan üç büyük örümcek, ve içinde dolaşan 2 tane de akrep vardı. Ayrıca dolap normalinden daha uzun ve genişti.
Harushi ise başına gelecek şeyi anlamış ve tüm gücüyle çırpınmaya başlamıştı.
“hayır hayır hayır hayır! Lütfen”
çaresiz sesiyle yalvarsa da nafile.İzana elindeki kızı sertçe dolaba attığında, hızla çarpan sırtının acısı bir an parmağının acısını unutturmuştu. Bir anlığına elini beline koyarken “cezanı çek” diyerek suratına örtülen kapıyı engelleyemedi.
Yüzüne kapanan kapı kenarına giderek var gücüyle vurmaya başladı. “patron! Çıkar beni lütfen... Patron nefes alamıyorum. Patron lütfen nefes alamıyorum ben burada duramam. Çıkarın beni buradan!”
izana arkasında bıraktığı kızın çığlıklarını umursamadan yürüdü. Harushi ise kapının çarpa sesini duyduktan birkaç dakika sonra bağırmayı bırakmıştı ki artık boğazının acısından konuşamıyordu bile. Dolabın kırık deliklerinden gelen ışık, zifiri karanlık dolabı bir nebze aydınlatıyordu. Gene de ona doğru yaklaşan akrebi görmesi ile ağzından yüksek bir çığlık daha çıkmıştı. Böcekler hep en büyük korkusu olmuştu ki şu an neredeyse kriz geçirebilirdi.
Başka bir köşeye geçtikten sonra ise elinin acısına daha fazla konsantre olabilmişti. “neden... Neden bunları yaşamak zorundayım?”
dizlerinin üstüne çöktüğü sırada diğer eli ile acıyan parmağını tuttu.
“neden”göz yaşları artık gözlerini acıtmaya başlasa bile kendini durduramıyordu.
“neden beni...”zar zor nefes alabildiği durumda, gözleri de kararmaya başlamıştı. Zaten yapı olarakta o kadar güçlü değildi çocukluğundan beri.
“neden beni umursayan kimse yok?”
-
-
-
-
-
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mektup arkadaşı «izana kurokawa x reader»
FanfictionTek bir kişi bile yok beni dinleyecek, bir tek sana yazıyorum. Lütfen ama lütfen okuyorsan en azından tek seferlik bir cevap var, bir cümle olsa bile... Çok ihtiyacım var buna. Warning: manga spoiler!Toxic!cinsellik? şiddet!psikolojik şiddet!