bu bölüme şarkı bulamadım 🥲
.Yaşadığım şaşkınlıkla kaşlarımı çattığımda Mete, “Elmas bu kim? Neden dövecek gibi bakıyorsun?” diye sordu.
Kafamı sallayıp kendime geldiğimde, “Hiç. Hiç bebeğim. Biriyle karıştırmışım.” dedim.
Dağhan beni hatırlıyor muydu bilmiyordum ancak ona kendimi hatırlatma gibi bir amacım yoktu. “Bana teşekkür etmenize gerek yok Dağhan Bey, yeğeniniz kriz anında ne yapılması gerektiğini bilebilecek kadar bilinçli. Çok güzel büyütmüşsünüz bugüne kadar.”
Uzay göz devirdiğinde Mete kaşlarını çatıp ona baktı. Dağhan Bey tek elini ensesine atıp kaşırken gözlerini kaçırdı. “Yine de size teşekkür amaçlı bir kahve ısmarlamak isterim, bu isteğimi kırmazsınız değil mi?”
Bu adam bana yürüyor muydu? Her seferinde mutlaka bir şeyler yiyip içmeyi teklif edıyordu. Yüzümü buruşturmamak için büyük bir çaba sarf ederken kafamı iki yana salladım. “Çok isterdim ama inanın bana hiç vaktim yok. Çocukları eve götürüp yıkamam gerek çok terlediler.”
Mihrimah kucağımda kıpraşıp kaşlarını çattıktan sonra uzanıp tek elini sol göğsümün üstüne, kalbimin attığı yere yerleştirdi. Gözlerim yüzüne bakarken gözleri kapalıydı. Huzursuz hissetmişti. “Çocuklar sizin mi?” dedi Dağhan Bey.
Dudaklarımı aralayıp hayır diyecekken Mete uzanıp koluma yapıştı. “Evet annemiz. Ben ona anne demiyorum sadece.” dedi.
Akıllı bıdık, diye düşünürken gülümsedim. “Evet anneleriyim.”
“Yalan söyleme!” diye bağırdı Uzay. Bağırışının etkisiyle Mihrimah irkildi. “Az önce yeğenim dedin. Anneleri değilim dedin.”
Dağhan kaşlarını kaldırıp Uzay’a uyarıcı bakışlarını yollarken, “Öz anneleri olmayabilirim ama çocuklar beni çok seviyor Uzaycım. Yalan söylemedim yani.” diyerek kendimi açıkladım.
Bu çocuk neden bütün planlarımı bozmuştu?
Dağhan kafasını salladı. “Numaram sizde kalabilir, belki bir gün müsait olursanız bir kahve içebiliriz. Yalnızca kötü bir amacımın olmadığını sadece arkadaş olmak istediğimi belirtmek isterim. Yüzüme sapıkmışım gibi bakmanız hiç hoş değil de.”
Kendimi kötü hissetmeme neden olan cümleleri bittiğinde yutkundum. Uzay’ı yere bırakıp bebek arabasını ittirmeye başladığında, “Dağhan!” diye seslendim. Sonrasında sadece Dağhan demenin saygısızlık olacağına karar verip, “Bey.” diye ekledim.
Arkasını dönmeden omzunun üstünden bana bakarken gülümsedim. “Yakın bir vakitte ciddi anlamda boş zamanım yok yurt dışına çıkacağım ama geldikten sonra, yani hâlâ istiyor olursan bir kahve içebiliriz.”
Yüzünde küçük bir tebessüm oluştuğunda daha geniş gülümsedim. “Olur Elmas. Bana Bey deme lütfen, o kadar önemli bir insan değilim.”
Arkasını yeniden döndüğünde dudaklarımda gülümseme kaldığını hissedip hemen kafamı salladım. Biraz düşününce kötü bir insana benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Teen Fiction. "Bana itaat edeceksin! Babam parmağındaki yüzüğü taktırmak için babana milyonlar döktü." Gözlerimi kapatıp yaşları geri göndermeye çalıştım. "Bunların hiçbirini ben istemedim. Sana asla itaat etmeyeceğim." "Sen benim tutsağımsın Elmas Arıcı. B...