35. TUTSAKLIĞIN SONU

179 13 63
                                    


.



Kulaklarım uğulduyor, kalbim heyecanla atıyor, ellerim, dizlerim titriyordu.

Bacaklarım vücudumun ağırlığını taşıyamıyordu, kalbim olanlara dayanamıyordu, gözlerim mutlulukla akmaya yer arıyordu.

Davayı kazanacağımızdan emindim, bu konuda bir anlığına bile şüpheye düşmemiştim ancak şimdi, hakimden resmen boşandığımızı duymuş olmak içimde çığlık atarak ağlama isteği yaratmıştı.

Kim ne yapıyordu, ne diyordu duyamıyordum. Dolu gözlerim Dağhan'ın gözlerine odaklandığında kafasını olumlu anlamda salladı. Sesi çıkıyor muydu bilmiyordum ama dudakları oynadığında, “Başardık.” dedi. Kafamı hızlıca salladım. “Başardık.” dedim tıpkı onun gibi dudaklarımı oynatarak.

“Baba bir şeyler yap!” diye bağırdı Mirza, “Baba hapse giremem! Baba lütfen.” sesi titriyordu, bakışları Agâh Bey’e döndüğünde benim dolu gözlerim de Agâh Bey’e döndü.

Tek eliyle yüzünü kapatmış akan gözlerini gizlemeye çalışıyordu ancak başaramıyordu. İçimin acıdığını hissettiğimde derin bir nefes aldım.

Ayağa kalkarken Dağhan kafasıyla nereye der gibi bir hareket yaptı, hiçbir şey demeden Agâh Bey’in yanına yaklaştım. Yanındaki boş yere oturdum elimi omzuna yerleştirdim. “Agâh Bey?”

Bakışlarını bana çevirdiğinde yüzünü kuruladı. “Efendim kızım?”

Yutkundum. “Ben, sizi bu hâle düşürdüğüm için üzgünüm ancak-” elini benim omzuma yerleştirdi, hafif bir şekilde omzuma vurdu. Dudakları arasından yorgun bir nefes verirken, “Hak etti kızım, her ne kadar kabullenmesi zor olsa da hak etti.” dedi sessizce.

Kafamı salladım çünkü hak etmişti.

“Yine de ailenizi bu şekilde yıktığım için üzgünüm. Hakkınızı nasıl öderim bilmiyorum.” sesim mahcuptu, bir tek Agâh Bey’e karşı mahcup hissediyordum.

“Ödemen gereken bir şey yok Elmas, sağlığın sıhhatin ve rahmetimde hakkını helal etmen kâfi.” yavaşça ayağa kalkarken kenarda hıçkırarak ağlayan Hazal’a yaklaştı.

“Kızım,” dedi ellerini omuzlarına yerleştirerek. Hazal ona dönüp, “Baba.” dedi acıyla. Babasına sımsıkı sarılıp onun omzunda ağladı, kalan herkes salonu terk ediyordu. “Baba ben ne yapacağım Mirza olmadan? Çok alıştım her şeyi onunla yapmaya, ben yapamam onsuz baba. Gitmesin!”

Agâh Bey onu teselli ederken Başak benim kolumu tuttu, gurur dolu bir tebessümle yüzüme baktı. “Hadi hayatım biz gidelim onlar baba kız dertleşsin.”

Kafamı sallarken birlikte salondan çıktık, çıktığımız gibi Çakır ailesinin fertleriyle yüz yüze geldik. Hepsinin yüzüne bakarken suçlayıcı bakışlar bekliyordum, bana kızmalarını, benden nefret etmelerini ancak hiçbiri yoktu. Bana anlayışla bakıyorlardı.

Gülcan öne uzanıp yutkundu, yutkunduktan sonra gülümsedi. Elini bana doğru uzattığında elini tuttum. “Biz düşmanın değiliz Elmas, kardeşimizin hak ettiğini bulmuş olmasına hepimiz çok üzüldük ancak hakkını aradığın için, kendini savunduğun için sana kızacak değiliz. Kabul eder misin bilmiyorum ama biz yeniden arkadaşın olmak istiyoruz. Çocuğunun teyzesi olup olmayacağımı sormuştun, şimdi ben de Nilay da çocuklarımızın teyzesi olmanı istiyoruz. Geçmişi bir kenara bırakarak arkadaş olabilir miyiz? Yeniden tanışabilir miyiz, bu kez gelince görümce olmadan?”

Gözlerim dolarken kalbim acımıştı, sol gözümden bir damla yaş akarken gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. “Olur,” yutkundum. “olur tabii ki. Bütün her şeyi sindirelim, biraz sakinleşelim iki taraf da, ondan sonra yeniden başlarız her şeye.”

TUTSAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin