.Yazardan
Hayat çoğu zaman adaletsizdi. Herkes bunu bilirdi, herkes bunun farkındaydı.
Mutluluk, mutsuzluk, gülümsemeler ve gözyaşları. Herkesin hayatında mutlaka olurdu çünkü bunlar insan doğasında olan şeylerdi.
Tanrı, insanı yaratırken ona duygular ekledi ve hissetmesini istedi.
İnsanlar hislerden ibaretti. O hisler kaybedildiği takdirde insan olamazdı.
Gülcan son birkaç haftadır olduğu gibi yine hastane duvarına yaslanmış, içeride yatan kadını izliyordu. İçeride yatan kadın Elmas’ın ta kendisiydi.
Mirza sabahın erken bir saatinde aramış, endişeli bir ses tonuyla Elmas’ın ateşinin çok yüksek olduğunu ve uyanmadığını söylemişti.
Gülcan neden ambulans yerine kendisini aradığını anlayamamıştı ancak umursamadan çocukları Tomris Hanım’a bırakmış ve hızlıca kardeşinin evine gitmişti.
Mirza kapıyı açtığı zaman Gülcan’ın gördüğü manzara korkunçtu. Elmas’ın ceketi, çantasının içinden dökülen eşyaları, telefonu, koltuğun yastıkları. Her şey birbirine girmişti ve Gülcan’ın aklına ilk gelen eve hırsız girdiğiydi.
Korkarak içeri girerken, “Elmas nerede?” diye sormuştu. Mirza kendinde değil gibiydi ve Gülcan bu halinden çok korkuyordu. İçinden tekrar ettiği tek dua Elmas’ın sapasağlam olmasıydı.
Mirza, hızlı adımlarla kilitlediği misafir odasının kapısını açarken Gülcan’ın kalbi ağzında atmaya başladı, kaşlarını çattı. “Kızı odaya mı kilitledin? Bir de misafir odasına?”
Mirza hiçbir şey demeden kapıyı ittirdiğinde Gülcan ona yaklaşıp kolundan tutarak arkaya doğru çekiştirdi ve odaya girdi.
Gördüğü manzara, kalbinde büyük bir boşluk yarattığında küçük bir çığlık attı. Korkuyla yere eğilip titreyen parmaklarını Elmas’ın boynuna dayadı. Nabız hissedemediğinde gözleri doldu, kafasını öfke ve endişeyle Mirza'ya çevirdi. “Ambulans ara çabuk!”
Mirza yere çökerken vücudu titrmeye başlamıştı, Gülcan umursamadan Elmas’ın yüzüne gelen saçlarını yüzünden çekti ve yanaklarını okşamaya başladı.
Soğuk ve sıcak aynı anda hissedilebilir miydi? Elmas yanıyordu ama vücudu buz gibiydi. Bir ölü kadar soğuktu.
Gülcan’ın gözyaşları akmaya başladığında kendi suçluluk hissiyle boğuştu. Mirza'nın arkada bir şeyler konuştuğunu duydu ancak dönüp bakmadı.
Parmaklarını yeniden Elmas’ın boynuna bastırdığında nabzı hâlâ yoktu. Nabzı atmıyordu. Yavaş hareketlerle ayağa kalkarken Mirza ve Elmas’ın kaldığı odaya girdi. Makyaj çekmecesini açıp küçük bir aynayı eline aldı, hızlıca odaya geri girdi.
Yere eğilip aynayı Elmas'ın burnuna doğru tuttu. Kalbi korkudan durmaya yakın bir hale geldiğinde nefesini tuttu. Tanrım lütfen yaşasın, diye gözlerini kapatırken yaşların yeniden gözlerine dolduğunu hissetti.
Gözlerini araladığında etrafı bulanık görüyordu, yine de bakışlarını aynaya indirdi. Tek eliyle gözlerini silerken öbür eli titreyerek aynayı tutuyordu.
Birkaç saniye boyunca aynayı izledi, lütfen nefes al Elmas, lütfen, diye mırıldandı. Aynada hiçbir bulanıklık olmadı. Son bir umutla nefes almadan Elmas’ı izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Roman pour Adolescents. "Bana itaat edeceksin! Babam parmağındaki yüzüğü taktırmak için babana milyonlar döktü." Gözlerimi kapatıp yaşları geri göndermeye çalıştım. "Bunların hiçbirini ben istemedim. Sana asla itaat etmeyeceğim." "Sen benim tutsağımsın Elmas Arıcı. B...