ÖZEL BÖLÜM (1)

81 7 15
                                    

.

Genç adam, okulda gördüğü kızı düşünürken adımları annesinin mezarına doğru gidiyordu. Babası bagajdan aldığı çiçekleri getirirken Safir derin bir nefes aldı.

Bazı şeyleri anlayabilecek yaşa geldiğinde babası ona annesinin öldüğünü açıklamıştı. Doğum gününün annesinin ölüm günü olduğunu söylememişti ama Safir anlamıştı. Doğum günlerine ilk günden beri sıcak bakmıyordu, bunu öğrendikten sonra kutlamayı tamamen bırakmıştı.

“Annem,” diye mırıldandı annesinin sürekli sulandığı için nemli olan toprağına avuç içini bastırırken. Kalçasını mermer zemine yaslayıp annesinin gülen yüzüne baktı. Babası, annesinin gülümserken çekilen bir fotoğrafını mezar taşına koydurmuştu.

“Aslanım,” dedi Dağhan sessizce. Safir’in karşısına oturup buket yaptırdığı siyah gülleri Elmas'ın resminin hemen altına, mezarın kenarına koymuştu. “Teyzenler aradı. Çocuklar hiç değilse on sekizinci yaşını kutlamak istiyorlarmış.”

Artık yaşlanmıştı, sesi eskisi kadar güçlü çıkmıyordu. Gerçi Elmas'ı kaybettiği günden beri sesi güçlü çıkmıyordu.

Safir derin bir nefes aldı. Annesinin ölüm gününü nasıl kutlardı? Vicdanı buna nasıl izin verirdi?

“Baba,” dedi Safir sesi titrerken. Annesiyle aynı renk olan gözlerini kaldırıp babasına baktığında etraf bulanıklaşmıştı. Annesini kaybettiği günün kutlamasını yaptığını düşünmek bile canını haddinden fazla yakmıştı kutlamayı yapabilecek miydi?

Dağhan ayağa kalkıp oğlunun yanına geçti. Ellerini oğlunun omuzlarına yerleştirip oğlunu kendisine çekti. “Elmas çok mutlu olur, sorun buysa. Mutlu olmanı ve hayatını yaşamanı istiyor.”  Safir’in gözünden bir damla yaş aktığında hızlıca sildi. Annesinden ölmemiş gibi bahsetmesi canını yakıyordu.

Kabullendi Safir, babasının gözlerindeki inancı gördü. Annesinin mezar taşına dönünce hissettiği özlem ve suçluluk duygusunu iliklerine kadar hissetti. “Baba,” dedi Safir tekrardan. “bazı geceler annem baş ucumda beni izliyormuş gibi hissediyorum.”

Dağhan derin bir nefes alarak gülümsedi. Eşine yazdığı mektupları çiçeklerle birlikte toprağa gömerken gözleri Elmas'ın fotoğrafına kaydı. Çok güzel gülüyordu. Şimdi çıkıp karşısında dursa, bu şekilde Dağhan'a gülümsese Dağhan'ın hiçbir derdi kalmazdı.

Elmas'ı kaybettikten sonra psikolojik olarak çok zorlu bir döneme girmişti. Kimi gecelerde Safir’i bağrına basıp onun Elmas’tan kalan son hatıra olduğunu kendine hatırlatıyor kimi gecelerdeyse Elmas'ın Safir’i doğurmak uğruna öldüğünü düşünüp oğluna kin besliyordu. Dağhan bunları elbette ki Safir’e anlatmamıştı ama Safir aptal bir çocuk değildi babasının mesafesini hissettiği çok zaman olmuştu.

“Baba,” dedi Safir gözleri yeniden dolarken ve geçmiş aklından bir an olsun silinmezken. “annem yaşasaydı ve ölen ben olsaydım üzülür müydün beni kaybettiğin için?” Safir bunu çok düşünmüştü. O gece ölen kendisi olmalıydı, neden Tanrı annesini seçmişti? Mutlu olmayı hak eden annesiyken neden hayatı son bulan annesiydi?

Dağhan kasıldı kalbi daha çok acıyla doldu çünkü üzülmezdi. Elmas kurtulduğu için Tanrı'ya şükreder bir çocuk daha yapabilirdi. Safir babasının donukluğuna gülümsedi, acının tatlı tebessümüydü. Yavaşça ayağa kalkarken babasına son kez baktı. “Keşke benim yerime annem yaşasaydı baba. Hikayenizin yarım kalmasına neden olduğum için üzgünüm.”

TUTSAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin