.
“Elmas ya.” Hazal’ın mırıldanmasıyla bakışlarımı ona çevirdim.
“Buyur güzelim.”
“Çok uykum geldi uyuyorum ben.” kapalı gözlerini daha çok kapatıp bana sırtını döndü. Omuzları sakin bir şekilde inip kalkarken gülümsedim.
Telefonumu elime alıp saate baktığımda henüz 22.36’ydı. Dudaklarımı ısırıp aldığım kararı uygulamak için ayağa kalktım. Hazal’ın uyumamış olma ihtimalini düşünüp odasındaki balkona çıktım ve kapıyı arkamdan kapatıp balkondaki tekli salıncağa oturdum. Salıncak tıpkı Hazal'ın bütün odası gibi pembeydi. Üstümdeki pembe saten pijama takımı gibi pembeydi. Her şey pembeydi.
Kafamı iki yana sallayıp bu kadar pembe dünyasından düşüncelerimi arındırdım. Telefonumun ekran kilidini açıp rehbere girdim ve en son numaralardan O’nun numarasını buldum. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattıktan sonra numaranın üstüne tuşladım.
Dağhan aranıyor.
Telefonu kulağıma yasladıktan karşı taraftan, “Alo?” sesi geldi. Kalbim heyecanla ve gerginlikle çarpmaya başladığında elimi alnıma götürüp kaşıdım.
“Alo Dağhan,” dedim. Sadace Dağhan dememin kendimi kötü hissettirdiğini hissedince, “Bey.” diye ekledim. “Kusura bakmayın bu saatte sizi rahatsız ettim ama-”
“Yok, yok ne rahatsızlığı Elmas. Çok sevindim beni geri aramana.” dedi heyecanla. Sesinden bile mutlu olduğunu hissetmiştim ve bu sebepsiz bir şekilde beni de çok mutlu etmişti.
“Eh bir söz verdim sonuçta tutmak boynumun borcu.”
“Döndün mü Türkiye’ye? Nasıldı tatilin nereleri gezdin?” ayağa kalktığını ve bir kapıyı kapattığını duydum.
“Evet döndüm. Yeni yılı çocuklar olmadan geçirmek hiç içime sinmedi. Tatilimiz Hindistan'da başladı, Amerika’da devam etti ve en son Ukrayna’da sonlandı.”
“Ukrayna’dan bir şey paylaşmadın ki.” dedi çocuk gibi masum bir şekilde.
Güldüğümde, “Ukrayna’da biraz az kaldım. Çekip paylaşacak kadar vaktim yoktu o yüzden.” dedim.
Dudaklarımda oluşan gülümsemeyi fark ettiğimde bozmadım. Az önceye nazaran iyi hissediyordum ve bunu bozmak istemiyordum. Az da olsa mutlu olmak, benim de hakkım olmalıydı.
“Anladım. Nasıldı peki eğlendin mi?” sesi neden bu kadar heyecanlı çıkıyordu?
“Yani çok eğlenmek için gitmedim ama çok güzel şeyler gördüm. Disneyland’i bile gezdim biliyor musun?”
“Disney bir kraliçe kazanmış desene.” dedikten sonra kıkırdadı. “Lütfen bunu sana yürüyormuşum gibi algılama ben yalnızca arkadaş olmaya çalışıyorum.”
“Yok,” dedim. Aklıma Mirza'nın kurduğu benzer cümle gelince dudaklarımı ısırdım. “Yürüme olarak algılamam canım medeni insanlarız sonuçta arkadaş olmamızdan doğal ne var?”
“Ne bileyim evlisin sonuçta.” derken sesinin heyecan desibeli düşmüştü.
“Ben seni şeyden aramıştım,” dedim aramızda birkaç dakikalık bir sessizlik olduğunda. “yarın müsaitsen bir kahve içip tanışabiliriz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Novela Juvenil. "Bana itaat edeceksin! Babam parmağındaki yüzüğü taktırmak için babana milyonlar döktü." Gözlerimi kapatıp yaşları geri göndermeye çalıştım. "Bunların hiçbirini ben istemedim. Sana asla itaat etmeyeceğim." "Sen benim tutsağımsın Elmas Arıcı. B...