fikret kızılok, bu kalp seni unutur mu
.
Mucizeler var mıydı? Belki vardı. Belki de yoktu ama ben emindim mucizeler yalnızca belli insanlara işliyordu.
Benim için, annem için, bizler ve bizim gibiler için mucizeler yoktu.
Mucizeler bana işliyor olsaydı babam kötü biri olmazdı. Mucizeler bana işliyor olsaydı annem bu hayata mahkum olup beni de kendiyle birlikteyiz tutsak etmezdi. Mucize bana işliyor olsaydı Mirza'nın da babama benziyor olmasından delicesine korkmazdım.
Taksiden inip Gülcan’ın evinin önünde dururken gözlerim hâlâ yaşlarla doluydu. Ne yapacaktım? Ne yapmam gerekiyordu?
Korkuyordum. Ya Mirza babamdan farksızsa? O zaman hayatım nasıl ilerleyecekti?
Telefonumun melodisi kulaklarımı doldurduğunda silkelenip telefonunu elime aldım ve kim olduğuna bakmadan açtım. “Alo Elmas? Neredesin kuzum, bekliyorum ben seni?”
Gülcan’ın sesini duymamla yutkunup ileri doğru adımlamaya başladım. “Geldim canım geldim. Kapıdayım.”
Bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattım. Kapıya yetiştiğimde kapı, ben vurmadan açıldı ve içeri girdim. Gülcan kapıda durmuş endişeli gözlerle bana bakarken ona sımsıkı sarıldım ve gözlerimden yaşların akmasına izin verdim.
Sırtımda ellerini hissettim. Parmaklarım uzanıp üstündeki kazağın eteklerini sıktı. Dudaklarımı birbirine bastırırken Gülcan’ın endişeden hızlanan kalp atışlarını işittim.
Bana sarılıyordu, bana ciddi manada sarılıyordu ve bu sarılma yalnızca fiziksel değildi. Gülcan ruhuma sarılıyordu. Kalbimin yaralı olan her bir parçasına sarılıyordu. Kırıklarımın hepsini teker teker sarıyordu ve bu o kadar yüce bir histi ki gözyaşlarımın gözlerimden akmasına engel olamıyordum.
“Ne oldu Elmas? Beni fazlasıyla endişelendiriyorsun.” yavaş adımlarla beni içeri geçirip kapıyı kapattı. Kolları bana sarılıyken salona geçirdi ve bir koltuğa oturtup önümde eğildi.
Gözümün önüne gelen saçlarımı kenara çekerken kafasını hafifçe yana eğdi. “Hadi güzelim anlat ne oldu?”
“Anne Mihri rujunu yiyor!” Mete’nin salona doğru hızla koşmasıyla yüzümü kuruladım. Mete beni görünce durup, “Aaa Elmas.” dedi. Bu kez bana doğru koşturup annesini umursamadan boynuma atladı ve sıkıca sarıldı.
Duygusal anıma denk geldiği için gözlerim akarken kıkırdadım. “Çok mu özledin bakalım sen beni?” Mete benden ayrılıp elimi tutarak annesinin odasına götürdü. Gülcan Mihrimah’ı kucağına almış rujları yemenin kötü bir şey olduğunu küçücük çocuğa açıklamaya çalışmıştı.
Mihrimah beni görünce, “Ema!” diye seslenip ellerini bana doğru uzatınca dayanamayıp kucağıma aldım ve yanaklarından öptüm.
“İsmimi öğrenmiş.” Mete gururla öne çıkıp göğsüne vurdu.
“Ben öğrettim. Her çocuğun bir annesi olur, kardeşim ve benim de tek bir annemiz var.” gülerek kafamı sallarken Gülcan’ın gözleri doldu.
“Kimden öğreniyorsun sen böyle lafları? Eşek.” uzanıp oğlunun saçlarını severken Mihrimah benim ıslak gözlerime garip bir şekilde bakıyordu. Uzanıp ıslak yanağıma dokunduğunda dudak büzdü. Küçük parmağı yanağım boyunca ilerleyip gözüme ulaştığında gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Novela Juvenil. "Bana itaat edeceksin! Babam parmağındaki yüzüğü taktırmak için babana milyonlar döktü." Gözlerimi kapatıp yaşları geri göndermeye çalıştım. "Bunların hiçbirini ben istemedim. Sana asla itaat etmeyeceğim." "Sen benim tutsağımsın Elmas Arıcı. B...