26. İNTİKAM ATEŞİ

216 19 40
                                    


model, yalnızlık senfonisi


.

İntikam.

İçimde cayır cayır yanan bir parça vardı ve ben neden yandığını bir türlü anlayamıyordum.

Bir tarafım bas bas intikam almam gerektiğini, onu mahvetmem gerektiğini, cezalandırmam gerektiğini haykırıyordu ancak diğer tarafım bensizliğin ona en büyük ceza olacağını söylüyordu.

Bana takıntılıydı, bundan artık emindim. Başladığımız evcilik oyununda rolünü o kadar güzel üstlenmişti ki bana aşık olabileceğini düşünmüştüm. Sözleri, bakışları, dokunuşları her şey o kadar gerçekçiydi ki ben ilk defa sevilebilecek bir insan olduğumu düşünmüştüm.

Hayatında hiçbir yere ait olmayan kişiler onlara ilgi gösteren cellatlara ait hissederdi.

Beni sevmişlerdi ve ben ilk defa bir aile sıcaklığının içinde hayat sürmeye başlamıştım.

Şimdi düşününce takıntı olduğunu ilk günden beri belli etmişti ancak görmek istemeyen bendim.

Ne yapacağım konusunda düşünürken derin nefesleri ciğerlerime doldurmaktan ciğerlerim ağırmaya başlamıştı. Ayağa kalkmam gerekiyordu, dimdik durmam gerekiyordu, yıkılmamam gerekiyordu ama Mirza'yı görünce bile geçmiş girdabı beni içine çekip dalgalarında boğuyordu.

Karşısında güçlü durabilsem bile sonrasında yalnız başıma kalınca bütün savaşı zihnimle vermek zorunda kalıyordum. Ne yazık ki zihnim kendisiyle savaşacak kadar güçlü değildi ve en ufak darbede yıkılıyordu.

Bir şekilde kendimi kurtarmam gerekiyordu ve ben her zamanki gibi çaresizdim.

Saat sabah saatlerine gelmişti ve ben hâlâ terasta aynı şekilde oturmuş ne yapacağımı düşünüyordum. Gözlerim belki de uykusuzluktan yanıyordu ama umurumda değildi.

Kapının açılıp kapanma sesini duyduğumda kafamı çevirmedim. Gözlerimi kapatıp adım seslerini dinledim, Agâh Bey’in evinde kimin yürürken nasıl ses çıkardığını dinlemiştim. Gelen Hazal olmalıydı.

“Elmas?” ses tonunu duyduğumda bakışlarımı Hazal'a çevirdim. “Neden uyandın diye soracağım ama uyumamışsın belli ki.” koltuğa yaklaşıp yanıma oturduğunda üstünde pembe mini şortu ve pembe atleti vardı. Hava serindi, üşümüyor muydu?

Üşümüyor musun?” diye sordum kendimi tutamayarak.

Hazal kafasını arkasındaki koltuğa yaslarken yeni yeni aydınlanan havaya baktı. “Üşüyorum ama umurumda değil. Rüzgarın tenime işlemesi hoşuma gidiyor.” yaslandığı yerden kafasını bana çevirdi. Ona bakmayı bırakıp bakışlarımı yere çevirdim. “Seni zorla getirdiğim için özür dilerim ama çocuklar-”

“Sorun değil,” diye böldüm cümlesini. “çocukları o halde bırakıp eve dönseydim kendimi affedemezdim. Ailenizin üyeleriyle tanışıp geri dönerim sanırım. Kalmak istemiyorum burada.”

“Elmas,” dedi Hazal yumuşak bir ses tonuyla. “sen de ailemizin bir parçasısın.”

Kafamı yavaşça iki yana sallayıp derin bir nefes aldım. “Hayır değilim Hazal. Umurunuzda bile değilim, şimdi hepiniz bana ayrı ilgi gösteriyorsunuz bunu sözde benim için yapıyorsunuz ama hepiniz kardeşinizi korumaya çalışıyorsunuz. Başıma bir şey gelirse Mirza suçlanacak diye korkuyorsunuz ve bunu engellemeye çalışıyorsunuz. Şimdi çıkıp da bana biz seni düşünüyoruz ayaklarına yatmayın çünkü beni düşünüyor olsaydınız kardeşinizin ne mal olduğunu ilk günden söylerdiniz.”

TUTSAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin