27. GÜCÜN AYAK SESLERİ
.
Fizik kuralları, evren yasaları, dinin duaları ve nice hayat kanunları vardı. Bir elmanın yere düşmesiyle fizik bilimi, saçma sapan olgulara dayanarak evrenin yasaları başka bir deyişle manifest, yasaklı meyveyi yediği için Tanrı’nın yüce mevkisinden kovulan kişiler yüzünden Tanrı’nın evrende kurduğu üstünlük ve en sonunda yaşanan dört mevsim, tohumdan ağaca dönen hayatın döngüsü ortaya çıkmıştı.
O gün elma Newton’un kafasına düşmeseydi yer çekimi belki de bulunamayacaktı. Belki başka biri bambaşka bir şekilde bunu bulacaktı. Bunu kimse bilemezdi ama o elma sayesinde bugün yer çekiminin varlığı hakkında fikrimiz vardı.
Manifestler Fransız Devrimi’nin ‘Özgürlük! Eşitlik! Kardeşlik!’ sloganlarıyla ortaya çıkmıştı ve belki de o insanlar sloganlarındaki olgular için çabalamasaydı bugün manifestten haberimiz olmayacaktı.
Yasaklı Meyveyi yedikleri için Cennet’ten kovulan Adem ve Havva’nın dünyada yaşam sürmeleri yüzünden dünyada insanlık tarihi başlamış ve Tanrı kendine elçiler göndererek bütün insanlığın ona inanmasını istemişti. Dualar böyle başlamıştı ve Adem ile Havva cennetten kovulmasaydı dua edecek bir tanrı olmayacaktı.
Bugün inandığımız şeyler gördüğümüz somut objeler ve yaşadığımız hayatlar geçmişin kötü tecrübelerinin sonucuydu.
Belki hepsi değildi ama kötü şeyler iyi sonuçlara gebeydi. Bugün farkında olmadığımız ve kötülüğünden yakındığımız hayatımızda yarın ne olacağını bilemiyorduk. Yarının ne getireceği bilinmezken bugün için bu kadar dert yanmak bana artık yanlış geliyordu.
Kötü şeyler herkesin başına gelirdi ama herkes ayağa kalkamazdı. Ben kalkamayanlardan olmak istemiyordum. Elmas Arıcı’ydım, hep bir şekilde halletmiştim yine halledecektim çünkü yarınlar güzelliklere gebeydi, buna inanmak istiyordum.
Hazal’ın bana gösterdiği odada uzun bir süre duş alıp duş alırken hayatımı düşünmüştüm. Neredeyse hiç güzel şey görmemiştim doğruydu ama bu görmeyeceğim anlamına gelmezdi.
Yatağa oturup karşımdaki aynaya bakarken içimden güçlü olacağımı söyleyip duruyordum. Ayağa kalkacaktım, kurtulacaktım ve bu sefer gerçekten nefes alacaktım. Evren mutlu olmamı istemedikçe inadına daha çok gülümseyecektim çünkü evrenin ne istemediği umurumda değildi. Bu hayatı ben yaşıyordum ve bu hayatta ölecek olan yine bendim. Kimse hayatımı nasıl yaşayacağıma karar veremezdi, ben artık mutlu olmak istiyordum.
“Elmas,” daldığım yerden bakışlarımı ayırıp omzunu kapıya yaslayarak bana bakan Gülcan’a çevirdim.
“Efendim?”
Yanıma yaklaşırken derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu, yatakta karşıma denk gelecek şekilde oturdu ve ellerini ellerime uzattı. Baş parmakları ellerimin tersini okşarken dolan dolan gözleriyle karşılaştım. “Nasıl dayandın?” parmaklarımı aralayıp sıcak avuç içlerini avuç içlerime değdirdim.
Geçmişimin karanlık perdesi yine beni içine çekmeye çalıştı ancak direndim, artık geçmiş yoktu. O adam yoktu, çocukluğumun çığlıkları yoktu, acılar yoktu. Yeni bir Elmas vardı. Gücün ayak sesleri vardı.
“Dayanamadığım zamanlar oldu ama ben böyle büyüdüm Gülcan. Babam benden nefret ederdi, kendimi bildim bileli beni öldüresiye döverdi. Özel odası var dövmek için biliyor musun? Ellerimi halatla bağlardı oysa ufacık çocuktum. Mete’den bile küçüktüm ve zayıftım. İstesem de ona karşı gelemezdim ama o hep ellerimi bağlardı. Ağzıma bez parçası sokardı bağırmayayım diye. Ben ona yeterli gelmezsem annemi de döverdi. Annemin intihar etmeye çalıştığı halatla dövdü bizi biliyor musun? Annem ölmek istediği için onu öldürmekten beter edecek şekilde dövdü. Size gelmeden önceki gün ondan belki de son dayağımı yedim. Sonra ne oldu biliyor musun? Kurtaracağıma söz verdiğim annemi öldürmüş. Döverek öldürmüş onu. Annem hastanede direnmiş ama yaşamak istememiş.” Sesim bile titrememişti oysa annemin öldüğünü düşününce bile hıçkırarak ağlardım.
Gülcan gözlerinden yaşlar akarken bana sarıldı, elleri sırtımın her yanını sevgiyle şefkatle okşadı. Gördüğü yaraların hepsini sarmak istermişçesine okşadı. Artık geçmezdi, geçemezdi. İzleri kalan yaralar güzelleşmezdi. Orada olma nedenleri kötülüktü, acıydı, gözyaşıydı ve nedeni bu olan hiçbir yaranın izi sevilmezdi.
“Özür dilerim Elmas. Seni görmeme rağmen yanında olmadım ama ben,” hıçkırdı ve ellerini omuzlarıma çıkarıp omuzlarımı sıvazladı. “Ben Mirza düzeldi sanmıştım, yemin ederim iyi oldu sanmı-”
Gülümsedim. Ellerim ıslak yanaklarına dokununca afalladı. “Üzülme Gülcan. Geçti bitti işte iyiyim ben. Boşanacağız zaten yakında çıkacağım hayatınızdan.”
Gülcan daha fazla pişman oldu, belki de omuzlarına yüklenen bir ağırlıktı ama elimden bir şey gelmiyordu. Kimseyi düşünmeyecektim, ben acılar içinde yardım için çığlıklar atarken herkes bana sırtını dönmüştü. Canım yanarken elini uzatmayan kimsenin pişmanlığını umursamayacaktım.
Gülcan’ı seviyordum hâlâ çok seviyordum ama affedemezdim.
“Gülcan,” dedim aklıma gelen şeyle. “Mirza’dan değil ama bir gün çocuğum olursa teyzesi olur musun? Senin gibi bir teyzesi olsun isterim.”
Gözleri daha çok dolarken gülümsedi. “Seve seve.” Dedi sesi çatlarken. “Seve seve teyzesi olurum Elmas.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Ficção Adolescente. "Bana itaat edeceksin! Babam parmağındaki yüzüğü taktırmak için babana milyonlar döktü." Gözlerimi kapatıp yaşları geri göndermeye çalıştım. "Bunların hiçbirini ben istemedim. Sana asla itaat etmeyeceğim." "Sen benim tutsağımsın Elmas Arıcı. B...