.
dipnot --> pare bölüm adında parça değil, kadın anlamında kullanılmıştır. Dilhun yüreği kan ağlayan, mutluluktan nasibini almamış demektir.
.
Ben küçükken, daha doğrusu on yaşına gireceğim gün annem beni o zamanki komşumuzun kızıyla parka göndermişti.
Buna mutlu olmuştum çünkü annem genelde evden çıkmama izin vermezdi. Babam gelirse ve ben evde olmazsam gelinde beni öldürür diye korkardı.
O gün parkta oynamıştım, arkadaş edinmek istemiştim ama bütün çocuklar benden korkmuştu çünkü gözüm mosmordu. İlk defa babamın yaptığı bir şey değildi. Okulda sınıf arkadaşlarım beni sevmedikleri için kapıyı yüzüme vurarak şaka yapmışlardı.
Sonuç olarak kimse benimle arkadaş olmamıştı ve komşumuzun kızıyla birlikte onların evine gittiğimizde kapıyı kızın annesi açmıştı. İyi akşamlar dileyip eve döneceğim esnada annesi beni de içeri davet etmişti ve ben nadiren gittiğim misafirliğe gittiğim için yine mutlu olmuştum.
Ayağımdaki terlikleri çıkarıp özenle kenara bıraktıktan sonra sakince içeri girmiştim ve girdiğim gibi annem, beni elinde muzlu bir pastayla karşılamıştı. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı ve iyi ki doğdun Elmas diyerek ritim tutuyordu.
Pastanın üstünde muzlarla yazılmış 10 sayısı vardı. Biri beyaz, biri mavi iki mum vardı ve beyaz krem şantiliydi. Heyecanla ellerimi çenemin altında birleştirirken gözlerim dolmuştu.
Hadi dilek dile sonra mumları üfle, demişti annem benimki kadar heyecanlı olan sesiyle. Kutladığım ilk doğum günüydü, annem bana elleriyle pasta yapmıştı.
Gözlerimi kapatırken gözümden bir damla yaş akmasına engel olamamıştım, Allah'ım, lütfen babam annemle beni sevsin, diyerek mumları üflemiştim.
Komşumuz olan teyze ve kızı alkış tutarken annem heyecanla çığlık atmış ve dönüp saçlarımı öpmüştü. O zamanlar henüz çökmüş değildi, hâlâ gülebiliyordu.
Annem pastayı kesip servis etmişti, hep birlikte pasta yerken meyve suyu içmiştik ve bu mutlu olduğum nadir anlardan biriydi.
Annemle eve gittiğimizde babam evde değildi, korkuyla gelmesini bekledik ama o gece babam gelmedi.
Tanrı küçük bir çocuğun saf mutluluğuna bir kereliğine izin verdi.
Çocukluğumda hatırladığım huzurlu uykularımdan biriydi. En mutlu günümdü ve aslında beni mutlu eden annemin iyi ki doğdun demesiydi.
Babam bana her zaman keşke doğmasaydın derdi ve ben fazlalık gibi hissederdim annem için iyi ki olduğumu bilmek, beni fazlasıyla mutlu etmişti.
Bugün, yirmi üç yaşındayken ve yirmi dördüncü yaşıma iki ay varken annemi kaybettiğimi öğrenmek kalbimdeki tarifsiz acıya benzin döküp üstüne de çakmak atmıştı.
Anlamaz gözlerle Yeliz Teyzenin yüzüne bakarken, “Kaybettik derken? Kaçtı mı? Ben bulurum ki onu benden kaçamaz. Beni bırakmaz. Ben söz verdim, gelip alacağım seni dedim, kurtaracağım dedim, tamam dedi o da. Bekleyeceğim dedi. Beklemeden gitmez ki.” diye mırıldandım.
Yeliz Teyze elini şalına atıp şalıyla dudaklarının üstünü örttü. Kafasını iki yana sallarken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Hastaneyi kaldırıldı, üç gün dayandı ama kalbi daha fazla dayanamamış. Kalbi durmuş kızım, son nefesinde kızım demiş.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Genç Kurgu. "Bana itaat edeceksin! Babam parmağındaki yüzüğü taktırmak için babana milyonlar döktü." Gözlerimi kapatıp yaşları geri göndermeye çalıştım. "Bunların hiçbirini ben istemedim. Sana asla itaat etmeyeceğim." "Sen benim tutsağımsın Elmas Arıcı. B...