"Bir şeyi gerçekten istersen," demişti yaşlı adam ona, "onu gerçekleştirmen için bütün Evren iş birliği yapar."
|Paulo Coelho.
🎵🎶: Never Really Over, Katy Perry
ÜNLÜ MANKEN MIKE PRAD TÜRKİYE'YE GELİYOR!
Kurban ettiğim üç aya rağmen hala bunu kabullenebilmiş değildim.
MIKE PRAD BURAYA GELİYOR!
Her zaman aleyhime dönen çarkları adeta kendi lehime çevirmiştim. Buna kavramsal olarak ne denirdi? Şans? Kişisel menkıbe? Fakat bu öyle bir şeydi ki şans kelimesi, tercümesi için yetersiz kalıyordu. Tüm dünyanın önünde titrediği adamın, yaşadığım ülkeye gelmesi, çalıştığım şirketle anlaşma yapması ve fotoğraf çekimlerinin bana devredilmesini kesinlikle şans karşılayamazdı. Bu durum, hiç var olmamış bir kavrama tekabül ediyor, şansın boyunu aşıyordu.
Aynadaki görüntüme bakarak uzun saçlarımı geriye doğru attım. Fotoğraf makinamı elime alırken heyecanın kolları mümkünmüş gibi tüm bedenime uzanıyordu. Bugün benim günümdü. Hayatımın asıl günüydü ve ben birazdan hayatımın en mükemmel olayını yaşayacaktım.
Tüm defilelerini, röportajlarını hatta ve hatta vücudundaki yara izlerine kadar her şeyini ezberlediğim adamı görecektim. Güçlü bir kişiliğim vardı ama Mike Prad, yirmi yedi yıllık benliğimi istisnaya dönüştüren adamdı.
Odamdan çıkmak için adım attığımda yatağımın kenarında duran kitaba takıldım. Suç ve Ceza ayağımın ucunda duruyordu. Dün gece bana yine eşlik etmişti. Kalın kitabı aldım ve komodinimin üzerine koydum. Oysa hayatım bugün tamamen değişecekti. O an bunun farkında değildim.
Evden çıktığımda birkaç metre ötedeki karahindiba adımlarımı durdurdu. Çimlerin arasındaydı, koca bahçede tek başına duruyordu. Yanına biraz daha yaklaştım. Karahindiba benim dünyamda uğur demekti. Onu dağıtmamaya özen göstererek kökünden ayırdım.
Bu bir işaretti.
Bu bir uğurdu ve onu yanımda taşıyacaktım.
Heyecanla bahçeden çıkıp şirkete ulaştım. Çekim yaptığımız alanda yoğun bir koşturmaca hakimdi. "Herkese Merhaba!" Müziğin sesine rağmen işlerinden yavaşça sıyrılıp bana bakan gözler gülümsedi. "Merhaba, Masal!"
Konuşmadığım ve tebrik almadığım kimse kalmamıştı. Adım ilk kez böyle büyük bir projenin altına yazılacaktı. Bu, onun övgüsüydü. Ve kalbim o adam yüzünden öyle çarpıyordu ki, hayalini kurduğum bu başarıya sevinecek kadar yerim bile kalmamıştı.
Fotoğraf makinamın ayarlarıyla uğraşırken yanağımdaki nazik öpücüğün sahibine döndüm. "Selam, Yüce Kraliçe!"
Kaşlarımı kaldırıp yumruğumu geçirdiğimde inleyerek omzunu tutuyordu. "Çek şu dudaklarını! Bu bünyeyi izinsiz nasıl öpersin oğlum?" Cenk, bu uzun yolda benimle birlikte yürüyen en yakın dostumdu. Şirket babasınındı, burada sadece benim gibi bir fotoğrafçıydı ama hikâyeyi ilginç kılanda bu kısımdı.
"Bu bünyeye hastayım kızım!" Açık kahverengi gözleri şimdi heyecanla parlıyordu. Beni baştan aşağı süzüp ellerini havaya kaldırdı. "Evlatlarım, annenize bakın! Çok şanslıyız!"
Hızla ona yeniden vurdum. "Şu iltifatlarına bu günlük ara versek?"
"Bak o olmaz işte, daha evleneceğiz biz." Gözlerimi tekrar kameraya çevirdim. Stres koca bir kara delik gibi biriktirdiğim tüm güzel hisleri yutuyordu. Birkaç nefes alımlık zaman diliminde hızla ilerledi. Ani gelişen bu kasırga yüzünden ruhumdaki o parıltı, can çekişmeye başladı. İşte o zaman anlayacaktım, can verdiğin yerden can ediniyordun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASAL
Teen FictionMasal, hayranı olduğu Süperstarla aynı şirkette çalışma fırsatını yakalarken bir ceset bulur. Zehirli bir elmayla bir kadın öldürülmüştür. Kanıtlar ise hayranı olduğu Süperstarı göstermektedir.