9. BÖLÜM: TESADÜF DİYE BİR ŞEY YOK. HEPSİ EVREN'İN RUHUYLA SENİN ARANDA.

437 3 3
                                    

"Bugün ne düşünürsen, yarın o olacaksın."

Buddha

🎵🎶: Gold Rush, Taylor Swift

Gözyaşlarımın geri gitmesi için zorlukla yutkunmaya çalıştım; başarılı olmak için debeleniyordum. Parmaklarım yırtmak istercesine eteğimin plisini kavrıyordu. Hayatımda hiç bu kadar küçük düştüğümü hatırlamıyordum. İnsanlar kalpsiz olabilirdi, bunu anlayabilirdim ancak kalbi olanların ritimlerine bu denli müdahale edilmemeliydi. Bu bambaşka bir suçtu. Onlara cehennemden bile bir pay biçilmemeliydi.

Soğuk bakışları sanki suratımdaki ifadenin sanatkarı o değilmiş gibi gözlerimde dolanıyordu. Nefret, hiçbir zaman üzerime alınacağım bir duygu olmamıştı. Hak ettiğim bir duygu değildi. Ancak karşımdaki adamın gözlerine bu hükmü giydiren bendim.

Gözlerim vanslarımı hedef alırken setten çıkıyordum. Uzun koridorda öyle hızlı koşuyordum ki Melis'le Bade'nin birbirine karışan sesi dahi adımlarımı durdurmaya yetmedi. Zaten birisi onları durdurdu.

Otoparktaki rastgele bir arabanın önüne çöktüm. Dizlerimi karnıma çekerken suratım diz kapaklarımın arasına gizlendi.

"Masal?" Sesin sahibi yanımdan geçerken son anda beni fark etmişti. Adımlarını yavaşlatarak durdu. Bu kez sesi tedirgindi. "Masal?" Yavaşça yanıma çöktü, ardından beni kendine doğru çekti.

Baş ucumdaki sakin sesle biraz olsun rahatlarken gözyaşlarımın akmaması için kendimi bir kez daha sıktım. "Yanındayım." Diye fısıldadı. Ve ondan ilk kez güç aldım.

"Ağlamıyorsun öyle değil mi?" Yüzümü inceledi, sonra gülümsedi. "Biliyor musun Mike'ın seninle uğraştığını gördüğümde ilk tepkim sana üzülmek oldu. Sonra gördüm ki... Sen göründüğünden çok daha güçlüsün."

Suratımı saçlarımdan kurtararak kendine doğru çekti. Bir süre hareketsizce göğsünde bekledim. "Mike'a dedim ki, o kızı pes ettiremezsin." Şimdi sakinleşmiş, onu dinliyordum. İspanyol aksanı dokundu kelimesine. "Yanılmamışım."

Gözlerime gülümseyerek bakıyordu. Bu sıcak bakışının sayesinde dudağımı yavaşça araladım. "Sen harika bir adamsın Lucas."

Güldü. "Biliyorum," Onu takip ederek bende güldüm. "Ama sende şunu biliyorsun değil mi Mike'a gününü göstermelisin."

Başımı salladım ancak yaşama sevincimin katili olan o adam, zihnimin her yerinde nöbetteydi. "Neden benimle bu kadar çok uğraşıyor?"

Biliyordum, cevabını biliyordu fakat sustu. Sorduğum soruya bambaşka cevap vererek ikimizi de ağır gerçekten uzaklaştıracaktı. "Sanırım aynı yaşlardayız, seni kardeşim olarak görüyorum ve bu yüzden her ne kadar Mike benim dostum olsa da ona gününü göster."

"Bu çok zor."

"Zor şeylerin üstesinden gelindiğinde başarmış sayılmaz mısın zaten?" Hafif bir tebessüm yüzüne kondu. Kahverengi sıcak bir tonla düşmüştü gözlerine. Saçları da kahverengiydi. Kaşlarının havalı bir şekli vardı, mimiklerini güzel kullanmasını sağlıyordu tıpkı Mike gibi. Ama Mike'ın gözleri de kaşları da fazla koyuydu. Her zaman sert ve kendine has bir hali vardı. Yüz hatlarının da bunda etkisi büyüktü. Zihnim onları bir renge dönüştürecek olsaydı: Lucas kahverengi, Mike siyahtı.

Lucas kahverengiydi; durgun, olgun, sıcak ve akıllıydı. Mike ise siyahtı; yoğun, güçlü, baskın ve ağırdı.

Derin bir nefes aldım. "Teşekkür ederim."

MASALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin