Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?Kısık sesle dudaklarımdan dökülen kelimeler biraz da kalbimden dökülüyordu... Düşündüğüm tek şey buydu... Gelme, artık neye yarar?.. Hiçbir işe yaramazdı çünkü çoktan geç kalmıştı.
Gözlerimi onlara çevirip hafif şekilde tebessüm ettim, ne düşündüklerini ne hissettiklerini anlamak istiyordum.
"Evet ne düşünüyorsunuz?" diye sordum. Uzun süre bana baktılar, baştan aşağıya beni süzdüler. Birbirlerine baktılar ve ardından o beklediğim büyük kaos başladı ve anında yaptığım büyük hatayı anladım.
"Öğretmenim, Ayşe ağlıyor! Mezardan korkuyormuş!"
"Öğretmenim ben şeytanı gördüm. Annem televizyonda izliyordu! Çok korkuyorum!
"Öğretmenim, Vehmi kim?"
"Öğretmenim Ökkeş yine osurdu!"
Elimi kaldırıp hepsinin susmasını ve sakinleşmesini bekledim. Salak Yonca! Beşinci sınıf öğrencilerine okunacak şiir miydi bu? Umutsuz şekilde başımı sallayıp hâlâ adapte olmaya çalıştığım sınıfıma döndüm. Evet, Şubat'ın sonundaydık ve ben yaklaşık 3 haftadır derse girdiğim biricik beşlerime alışmaya çalışıyordum. Tabii ki onlar da bana...
Yaklaşık bir ay önce hayalini kurup uzun süre ertelediğim o hayata adım atmıştım. Bir yıllık acılarla dolu sınava hazırlanma süreci sonunda beş ay bekleyip şubat ataması ile İstanbul'a gelmiştim. Bir öğretmen için atanılacak en zor yerlerden birisiydi. Çünkü bu kalabalık ve maddi yükü fazla olan şehir yalnız bir öğretmen için çok zordu. Her şeye alışmak gerçekten çok zordu.
Benim bu hayatta en zor başardığım şey alışmaktı. Ne sevince ne kedere... Sevince, elimden giderse diye alışamıyordum... Kedere ise gitmez diye... Ben alışmayı çok zor başarıyordum...
Ama en azından uzun zaman önce ertelediğim düşünceler, pusuda olduğu karanlıkta aklıma dolmadan öylece duruyordu. Ben de hayatıma devam edebilecek gücü kendimde buluyordum.
Son ders saatinin bitmesine beş dakika kala çocuklara okuma ve yazma ödevi verip önümdeki kitaplarımı toplamaya başladım. Bu esnada da sessizde olan telefonumun titreşimini hissediyordum. Çocuklara kötü örnek olmamak için zilin çalıp, çocukların sınıftan çıkmasını bekledim. Kimisi yeniden görüşme dilekleri sunarak kimisi el sallayarak kimisi de sanki onu rehin almışız şimdi serbest kalıyor gibi koşarak çıkmıştı. Sınıfta öğrenci kalmayınca çantamdan telefonu çıkarıp gelen mesajlara baktım.
YAC (Yonca-Aslı-Cem)
Cem
Arkadaş dedik, kardeş dedik hain çıktı. Dün akşam birileri, birileriyle bir araya gelip mantı gömmüş. Ama Cem kim köpek ki, haber verme gereği bile duymamışlar!
Ben de salak gibi işimin gücümün arasında çok yorgun olduğumu düşünüp bana kıyamayan kişileri rahatsız etmemek gibi masum düşüncelere kapılıp sizleri hâlâ sevmeye devam ediyorum... En çok bana yazıklar olsun...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULDUĞUN YERDEYİM
General Fiction"Yüreğinin kapılarını benden başkasına açamazsın! Bu ben bile olsam..." "Bu sözüyle deli olduğunu düşünebilirdim ama o an anladım ki bu iki adam birbirinden farklı, birbirini kıskanacak kadar da aşık..." ** "Sırrımı bildiğin için yanımdan ayrılamazs...