12. BÖLÜM MARDİN

52 10 0
                                    

"Eğer gitmek istersen gidebilirsin Yonca, hatta onun seni bulamayacağı bir yere gitmene yardım ederim," sesi kulaklarıma çok yakındı. Ona döndüm neredeyse burunlarımız birbirine değecek mesafedeydi.

"Neden?" diye sordum.

"Çünkü bu son şansın," dedi.

Biçimli dudakları ve koyu gözlerini çevreleyen uzun kirpikleri titremişti. Benim de içimde bir yer titremişti.

Kaşlarımı çatarak geri çekildim.

"Ne söylemeye çalışıyorsun, hatta saçmalıyorsun? " Gözüm tekrar fotoğrafima kaymıştı. Fark etti.

"Onun sana saplantılı biri olduğunu düşünmüyor musun? " Sanki gözlerinde inanamaz gibi bir ifade vardı.

"Anlattı bana, yıllardır beni aramış, bu resimlerinin bir açıklaması değil mi?" Yüksek sesle sordum. "Aslı 'ya soralım vardır bir cevabı,"

"Korkmuyorsun yani, başka şeylerin olabileceğinden şüphelenmiyorsun," dedi.

"Korktuğum galiba Emin değil," dedim. Sensin. Neden bilmiyorum ama senden korkuyorum. Bu korku gözlerine baktıkça artıyor.İçimden söyledim bunları. Ama sanki içimi duymuş gibiydi. Koyu gözlerini açık kahve gözlerime sabitledi.

"Sadece yanımda kalmak istediğinden emin olmaya çalışıyordum," kollarını birbirine dolayıp duvara yaslandı. "Aldığın karardan pişmanlık duymadığına inanmaya çalışıyorum. Gördüğünün ötesinde karşılaşacağın şeyler de olabilir," dedi.

"Beni mi deniyorsun?" Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. Dudaklarını büzdü. Resimlere tekrar baktı. Gözlerini kaçırmıştı. "Aslında gitmeme izin vermeyecektin," dedim. Şimdi aydınlanmıştım. Beni deniyordu pislik! "Ne yapacaksın, diyelim ki anlaşmayı bozdum. Paranın on katını ödedim, ne yapacaksın!" Söylediğim benim kulağıma bile fazla saçma gelmişti. Tabi ki imkansızdı. Gözlerinden bir karanlık geçti.

"Sırrımı bildiğin için yanımdan ayrılamazsın!" dedi sertçe.

"Sırrını söylemeye niyetim yoktu ayrıca kimse bana inanmaz," dedim ukala şekilde.

"Olsun, şu sıralar sığınabileceğim en iyi bahane bu,"dedi umut dolu bir sesle.

"Seni anlamıyorum, lanet bir anlaşma yaptık zaten ve ben anlaşmaya ne olursa olsun uyacağım," dedim. "Beni denemene gerek yok!" Odadan çıkıp kapıyı sertçe kapatmıştım. Daha iki adım atmıştım ki kapı açıldı ve kolumdan tutarak beni kendine çevirdi.

"Anlaşmaya bir madde daha ekliyorum, asla benim yanımdan giderken kapıyı sertçe kapatamazsın!" Yüzü sertti.

"O zaman bir madde daha ekle, asla Yonca'nın kolunu tutmayacağım," tuttuğu koluma baktım. Ellerini çekti. Yüzünde anlık bir mahcubiyet ifadesi geçti. Hiç bir şey demeden odama gittim. Kapıyı sakin kapadım. Tabi ki onun için değildi sonuçta bu evde yalnız yaşamıyoruz, medeni olmak lazım. Ama o öküz! Medeniyetsiz öküz!

****

Yatağın içinde sinirle dönüp duruyordum. Gece yarısı, yalandan dört saat süren yolculuk sonunda İngiltere'ye ulaştığım mesajını Nur'a atmıştım. Yorgun olduğumu ve yerleştikten sonra arayacağımı eklemiştim. Yalan söylerken yüreğim sıkışıyordu. Sonrasında biraz dalmıştım ama yabancı bir yatağa alışmam zaman alırdı. Tekrar gözlerimi açıp yatakta doğruldum. Saat gece üçü geçiyordu. Uyuyamıyorum. Televizyonu açıp kanallar arasında gezmeye başladım. Gece tartışması yapan bir kanalda sabit kalıp ardıma yaslandım. Tabi ki söylenen hiçbir şeyi dinlemiyordum. Aklımda sadece Emir ve Emin vardı.
Emin'in çektiği resimleri düşündüm. Gerçekten de bana karşı bir saplantısı olabilir miydi? Emir benden emin olmak için yalan söylemiş olabilirdi. Biraz da abartmıştır belki. Sonuçta ben onun için yabancı sayılırım. Tanışalı ne kadar oldu ki? Güvenemiyor belki de. Ama bu konuda duygularımız karşılıklı, nedense ben de ona güvenemiyorum. Onun yanında garip şekilde kasılıyorum. Gözleri garip şekilde derin bir kuyu gibi, içine düşüp karanlıkta kalabilirim gibi geliyor. Off! Örtüyü kafama çekip dizlerimi karnıma çektim. Güzel şeyler düşünmeye çalıştım. En son Cem ile gittiğimiz kampı düşündüm. Gece olunca ateş yakıp pişirdiğimiz mısırları düşündüm. Gece böcekten korktuğu için sabaha kadar oturan Cem'i düşündüm. Hatta korktuğu belli olmasın diye sabaha kadar şarkı mırıldanıp durmuştu. Keşke yanımda olsa şimdi. Yastığıma göz yaşlarımı bıraktım. Ne kadar böyle kaldım bilmiyorum ama dizlerim ağrımıştı. Gerinip yataktan kalktım. Gün ağarmaya başlıyordu. Balkona çıkıp derin bir nefes aldım. Henüz hava tam aydınlık değildi. Aşağıdaki ağaçlara baktım. Kiraz ağacı gibiydi. Hatta elma ağaçları da vardı. Güzel bir bahçeydi. Biraz daha eğilip şelaleye baktım.

BULDUĞUN YERDEYİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin