Simidimi yerken elime dosyayı alıp programı okumaya başladım. Yarın bir açılış töreni vardı, ardından açılışın daveti ve Emir Bayar'ın konuşması. Birkaç gün sonra yetimhanede çocukların ziyareti... Benim için en ilgi çekici bu olmuştu. Çünkü çocuklar en hassas damarım ve yetimhanedeki çocuklar da sürekli ziyaret ettiğim dünyamın parçası. Uzun zamandır yanlarına gidememiştim, bu sayede gideceğim için mutlu oldum. Ardından daha yapılacak bir sürü şey vardı ve ben şimdiden yorulmuştum. Simitten son ısırığı aldıktan sonra rapor yazmak için derginin yolunu tuttum. Ayaklarım yorgun adımlar atıyordu ama ruhumda anlamsız bir yorgunluk vardı.
**
''Nasıl geçti ilk gün?'' dedi bu dünyada en son görmek isteyeceğim kişi. Dergiye adım attığımda gördüğüm ilk kişinin Derya olması gerçekten can sıkıcıydı.
''İyiydi, şimdi rapor yazmam lazım,'' diyerek yanından uzaklaşmaya başladım. Ama Derya'nın merak ettiği şeyler çoktu.
''Emir Bey nasıldı? Resimdeki kadar yakışıklı mı?'' Derya'nın bu sorusuna arkamı dönüp zoraki bir gülümseme ile karşılık verdim.
''Bilmem pek dikkat etmedim,'' diyerek alaycı şekilde ekledim. Cevabım karşısında Derya çok bozulsa da verecek cevaplar arıyordu, gözlerinden belliydi. Ama bende onu çekecek kafa olmadığı için hızla odama geçtim. Benim eski sandalyem kesinlikle Emir Bayar'ın pahalı koltuklarından daha rahattı ya da huzurlu... İnsanın bakışları bile ortamı huzurlu ya da huzursuz yapmaya yetiyor. Keşke Emir Bayar'a birisi bunu anlatsa odası daha huzurlu bir yer olabilirdi. Bugün yaşadığım her şeyi kafamdan atıp bilgisayarı açtım ve programı sistemli hale getirip Excel sayfası üzerinden raporlaştırmaya başladım. İlk yapacağım saha çalışması için ufaktan heyecanlanmaya başlamıştım.
**
Akşam bugün çabuk mu gelmişti bilmiyorum ama masamdaki saatim mesainin bittiğini haber veriyordu. Güne yeni başlamış gibi sırıtan Cem kapıdan kafasını uzatıp konuştu.
"Hey! Akşam işin var mı? Uzun zamandır canlı müziğe gitmedik." Konuştuktan sonra göz kırpmıştı. Ama ben hala sabahın korkusunu içimde usuldan taşıyordum.
"Üzgünüm ama bugün gerçekten pek havam da değilim. Belki sonra olur mu?" Dedim.
Cem'in yüzü düşünce dudakları aşağıya doğru kıvrıldı.
"Ama uzun zamandır dertleşmedik benim içimde bir sürü dedikodu birikti. Neyse o zaman ne zaman istersen haber ver." Dedikten sonra usulca uzaklaştı. Ardından çantamı ve yorgunluğumu yanıma alıp küçük adımlarla dergiden ayrıldım.
**''Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı.''
Hiç sıkılmadan okuduğum Aşk Ve Gurur romanının sözlerini kitaba bir kez daha bakarak tekrarlamıştım. Filmini de defalarca izlediğim roman bugün kibirli bir adamla tanıştıktan sonra aklıma geldi. Gerçi Bay Darcy kadar mükemmel olmak zor ama Emir Bayar'ın kibirli hali onunla kapışır. Belki ben sıradan yaşayan birisiyim bilmiyorum ama yine de küçük dağları kendisinin yarattığını düşünenleri anlamıyorum. Dünyanın en güzel şeyi, gülümseyerek ''merhaba'' demek insanlara... Somurtmak fazladan kasları yoran bir şey ben insanları anlamıyorum ve anlamayı da düşünmüyorum.*
Bu sabah her zaman olduğundan erken uyanmıştım, babam henüz evden çıkmamıştı. Benim tıkırtılarımı duyunca seslendi.
''Yonca, paran var mı?'' Dünyada bir babanın evladına seni seviyorum deme şekli gibi bir cümle bu. Aslında şunu kast ediyor: Benim kızım değerli, dışarıda parasız olmanın üzüntüsünü yaşamasın ve ardında dağ gibi babasının olduğunu bilsin...
Bu fırsatı kaçıramazdım ve hemen koşup ellerimi açtım.
''Ne zaman paran oldu ki senin,'' derken avucuma para koydu ama gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULDUĞUN YERDEYİM
General Fiction"Yüreğinin kapılarını benden başkasına açamazsın! Bu ben bile olsam..." "Bu sözüyle deli olduğunu düşünebilirdim ama o an anladım ki bu iki adam birbirinden farklı, birbirini kıskanacak kadar da aşık..." ** "Sırrımı bildiğin için yanımdan ayrılamazs...