Rehbersiz çıktığım yolda gideceğim yeri bile bilmezken, farkında olmadan bir adama güvenmiştim. Bırakıp gitse de yine bana geleceğini bildiğim için yüreğimde bir yer hep huzurluydu. Ama her yokluğunda karşıma gelecek şeylerin sisli oluşu kaybolmuş gibi hissettiriyordu.
Mardin'den ayrıldığımız zamandan beri tek kelime etmemişti Emin. Şu an tam olarak nereye gittiğimizi bilmiyordum ama rakım yükseldikçe dağlara doğru ilerlediğimizi varsayıyordum. Özellikle yönümüz Adıyaman tarafıydı. Daha fazla kendimi tutamayıp sordum.
"Eğer sessizlik orucun daha sürmeyecekse nereye gittiğimizi öğrenebilir miyim?"
"Eğer bu gece gitmezsem bu bilincin içinden, sabah görmek istediğim bir manzara var." Emin beni sinir etmeden hemen açıklama yapmaya başladı. "Nemrut Dağı'nda güneşin doğuşunu görmek istiyorum. En büyük hayallerimden birisiydi, yanımda senle..."
En azından az tehlikeli bir yere gittiğimizi fark edince rahatladım ama bir türlü alışamadığım bu durumun sıkıntısı devam ediyordu.
"Böyle gitmemiz güvenli mi? Neco ya da diğer adamlar da olsaydı keşke." dedim. Bu kadar olan şeyden sonra yalnız gitmemiz doğru gelmiyordu.
"Merak etme, nereye gittiğimizi biliyorlar. Ayrıca sen görmeyeli ne kadar korkak olmuşsun." Kısa bir an bana bakıp güldükten sonra yeniden önüne döndü. "Seni ilk gördüğümde bir kadını kurtarmak için silahın önüne atıldığını hala unutmuyorum."
"Ben o zaman silah görmemiştim," dedim. Mayıs günündeki karşılaşmamızı söylüyordu. Gerçekten adamdaki silahı bilmiyordum.
"Görsen de atlardın sen, ne de olsa az deli değilsin. Bak Aslı'ya, nasıl atlamış silahın önüne. Peki sen atlar mıydın? Emir'in önüne?" Dikkatle yola bakarken arada bana bakıp duruyordu.
Tuzak bir soruydu bu, vereceğim cevaba göre karşıdan hamle görecektim. Yüzüne bakıp gülümsedim ama dudaklarımı birbirine bastırıp cevap vermeyi reddettim. Kısa bir an dudaklarıma bakıp tekrar yola döndü.
"Cevap vermeyecek misin?" diye sordu.
"Verdiğim cevabı beğenmezsin." dedim.
"Eğer aklıma gelen şey ise tabi ki beğenmem. Kendine zarar verme ihtimalin olan hiçbir şeyi beğenmem. Hiç kimse senden daha kıymetli değil Yonca..." Emin'in sesi sevgilimi özlememe neden oluyordu. Boşta olan elini uzatıp elimi tuttu. "Bırak Emir de ben de senin için ölelim ama sen yaşa Yonca."
"Sus, öyle söyleme! Ölümden bahsedip durma." dedim korkuyla. Ne kadar da kolay söylüyordu.
"Elbet yaşayacağız Yonca, belki en erken ben yaşayacağım. Emir'in zihninden gittiğim anda ölmüş olacağım. Benim tek isteğim o gün gelirse ardımdan benim için üzülmen ama senin sevdiğin hep yanında olacak. Senin için giden kimse olmamış olacak." Elimi bırakıp direksiyonu sert şekilde kavradı.
"Emin, bunu şimdi konuşmayalım." dedim. En azından daha sakin bir yerde o böyle sinirli araba kullanmazken daha sağlıklı olurdu.
"Ona ne zaman aşık oldun?" Bana bakmadan sorduğu soru ile gergin şekilde nefes almaya başladım. Gözümü kapatıp sesini dinlesem bunu soran Emir gibi gelirdi ama bana bakan gözler yabancı gibiydi. "Evde onunla kalmaya başlayınca mı?"
"İnsan aşık olduğu zamanı nasıl bilebilir? Emin ben bunu şimdi konuşmak için kendimi hazır hissetmiyorum. Lütfen böyle yapma, son zamanlarda pek iyi şeyler yaşamadım. Sadece huzura ihtiyacım var." Yüzümü cama çevirip uzayan ovaları seyretmeye başladım. Rol yapmıyordum, gerçekten yorgun ve üzgündüm. Aklımın bir köşesinde Aslı varken, Emir şu an gitmişken ve güvenliğimiz yokken aşktan konuşmak saçma geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULDUĞUN YERDEYİM
Ficción General"Yüreğinin kapılarını benden başkasına açamazsın! Bu ben bile olsam..." "Bu sözüyle deli olduğunu düşünebilirdim ama o an anladım ki bu iki adam birbirinden farklı, birbirini kıskanacak kadar da aşık..." ** "Sırrımı bildiğin için yanımdan ayrılamazs...