Hyung gel artık...

162 16 4
                                    

*yazar anlatımıyla*

Bay Kim sinirden deliye dönmüş durumdaydı. Kendine lanetler okuyordu. Nasıl böyle bir şeye izin vermişti. Evine kadar girmiş, koynunda uyuyan minik tavşanını götürmüşlerdi. Buna nasıl izin verebilmişdi cidden? Bu kadar mı kör olmuştu? Bu kadar mı farkında değildi olanların? Tekrar kendine lanet okumuştu. Sahi buna nasıl cürret etmişlerdi? Evine kadar girecek cesareti nereden bulmuşlardı? Onun himayesi altında olan birini, ondan izinsiz götüremezdi hiç kimse. Buna izin vermezdi. Ama olmuştu bi kere. Çıldıracaktı Bay Kim. Sinirden köpürüyordu resmen.

Kapının tıklatılmasıyla kafasını kaldırmış ve'gel' demişti.  Kapı açılmış ve içeri Chae gitmişti. "Gelişme varmı? " sesi kısıktı fakat sinirden köpürdüğü açıkça belli oluyordu. "Efendim tasvir amaçlı taktığımız GPS'in hareketlerini izledik. En son ormandaki terk edilmiş deponun yakınlarından sinyal vermiş. Depo ve çevresine adamlar gönderip kontrol ettirdim. Fakat en ufak bir iz yok. Ev ve bahçedeki kameraları izledik. Fakat oradan da bir şey çıkmadı. Tüm gecenin görüntüleri silinmiş.  Ev ve orman arasındaki bütün otoyolların gğvenlik kameralarını da izledik , bir kaç şüpheli araç var. Araç plakalarını taradık. Bir Bay Park'a ait. Diğerleri ise kendi halinde yaşayan insanlara ait. Bay Park'ın aracını takip ettirdik. Şuan ki konumu elimizde. Adaları önceden gönderdik. Gelişmelerden haber verecekler. "

Chae konuşmasını bitirir bitirmez, Bay Kim ayağa kalkmış ve Chae'ye yaklaşmıştı. "Aferin. Bu Bay Park'tan beklediğim bir hareketti. Fakat bu kadar çabuk ve bu kadar cesaretli olmasını beklemiyordum. Elimizdeki bütün bilgileri bana gönderin. Bir de ben bakacağım. Ayrıca şuan bulundukları yerin çevresindeki bütün güvenlik kameralarını inceleyin. Hepsini ama hepsini istiyorum. " Bay Kim elini CHP'nin omzuna koymuştu, konuşurken. Bay Kim'in bu hareketi bir nevi sana güveniyorum demekti.

"Hemen efendim. " demiş ve ardından odadan çıkmıştı. Bay Kim'in tekrar yanlız kalması tekrar düşüncelere dalmasına sebep olurken ellerini, sıkıntıyla nefes vererek, yüzünü oradanda saçlarına çıkarmıştı. Kendi kendine kısık sesle konuşmaya başlanmıştı. Kısık ama sert bir sesle konuşuyordu. "Nasıl böyle bir şeye izin verdim! Ahmak kafam! Nasıl bu kadar salak olabildim! Cidden! " sıkıntıyla nefes veriyor, oturuyor, kalkıyor, etrafında dönüyor, odayı turluyor yinede kendine cevap bulamıyordu.
"Eğer ona bir şey olursa hiç birini yaşatmam."

***
*jeongguk'un anlatımıyla*

Aradan saatler geçmişti. Önce beni o pis yerde tek başıma bıkrakmışlardı. Sonra ise bir arabaya zorla bindirmişler ve başka bir yere götürmüşlerdi. Getirdikleri yer garipti girişte norma bir eve benzese bile odaların içi adeta dediler hastanesi gibiydi. Beni getirdikleri odada sadece bir yatak vardı. Yatak yere sabitlenmişti ve demirdendi. Yatağın ayak ucu tarfından, soldaki bacağında bir zincir bağlıydı. Zincir bir yerden sonra dörde ayrılıyordu ve uçlarında ise kelepçeler vardı. Ellerimi ve ayaklarımı bu kelepçelerle bağlamışlardı.

Beni buraya getiren koca salak adamlar o kadar güçlülerdi ki kendimi kurtarmaya çalışırken daha çok zarar vermiştim vücudum çoğu yerinde morluklar vardı özellikle kollarım mosmordu. Ardından ise bu iğrenç odada bu lanet zincirlerden kurtulmaya çalışırken bileklerimi acıtmıştım. Hem ayak hemde el bileklerim kızarmış ve çizilmişti. Canımı çok yakıyordu bu lanet olası şey. Kurtulamayacağımı anlayınca yatağın kenarına , yere çökmüş bacaklarıma sarılmış kafamı kollarıma yaslamıştım. Saatlerdir ağlıyordum. Canım çok acıyordu.

Hava kararmaya başlamıştı. İçimdeki korku artarken, artan korkutma lanetler ediyordum. Korkmaktan nefret ediyordum. Bu kadar korkak ve güçsüz olmaktan nefret ediyordum. Kendimi korumak için başkalarından medet ummaktan nefret ediyorum. Bu kadar yetersiz olmaktan nefret ediyorum.

Bir süre sonra oda o kadar karanlık olmuştu ki korkum daha çok artımıştı ve buda kalkıp yatağa uzanmama , battaniyeyi kafama kadar çekip sızlayan gözlerimi sıkıca kapatmama neden olmuştu. Düşünceler arasında yavaş yavaş kayboluyordum. Bir süre sonra o düşünceler bulanıklaşmış ve gözlerim kapanmıştı. Uykuya dalmıştım. Gözlerimden yaşlar süzüle süzüle, titreye titreye uyuya kalmıştım. Uykuya dalmadan önce son sözüm ise 'gelicek' olmuştu.
**
Minik beden duyduğu kapı kapanma sesi ile uyanmıştı. Yavaşça doğrulup önce etrafına bakmış ardından ellerini yüzüne götürüp bir süre öyle beklemişti. Ardında ayağa kalkmış etrafına bakınmıştı.pencereye olabildiğince yaklaşıp dışarıya baka kalmıştı. Gökyüzü yeni yeni aydınlığa kavuşuyor, güneş yeni yeni doğuyordu. Anlaşılıldığı gibi erken uyanmıştı minik beden.

Gözleri sanki ateş düşmüş gibi yanmaya başlamıştı. Göz yaşları yavaş yavaş , göklerde süzülen kuşlar gibi, yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Derin bir nefes almış, içinden tanrıya yalvarmaya başlamıştı tekrar. Buradan kurtulmak için, özgürlüğüne tekrardan kavuşabilmek için... Ağlayışı hızlanmış, hıçkırıkları nefes alış verişini zorlamaya başlamıştı. Elleri boğazına tırmanmış ve orayı sıkıca tutmuştu. Sanki bu hareketi hıçkırıklarını önleyecek ve nefes alış verişini tekrar düzene sokabilecekmiş gibi.

Fakat işe yaramadığı gibi daha da zorlamıştı minik bedeni. Elleri öylece vücudunun iki yanına düşmüştü ve tüm vücudu titrerken kendini yerde bulmuştu birden. Bacaklarında güç kalmamıştı. Dizleri üzerinde otururken ellerini bacaklarıma koymuş ve kafasını önüne eğmişti. Bedeni sarsıldıkça sarsılıyordu. Hem hıçkırıkları hemde titremesi gittikçe artıyordu. "Hyung gel artık..." konuşabildiği kadar konuşmuş ve öylece ağlamaya devam etmişti.

_______________________________________

Gece gece atıyom ama hadi bismillah

Missing Child \taekook ||DÜZENLİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin