''Faye! Mektuplar gelmiş!''
Lisa salondan bana bağırırken heyecandan elim ayağıma dolanmıştı. Mutfaktan çıkarak salona koştum ve en iyi arkadaşımın elinden mektupları aldım. Benim mektubumu ona verdim, onun mektubunu da ben aldım. Beyaz, tertemiz kağıdı zarftan çıkarırken kalbim beynimde atıyordu. Yazıyı okurken bacaklarım titriyordu.
''Kabul edilmişsin!''
Çığlık atarak Lisa'nın üstüne atladım. Bunun gerçek olduğuna inanamıyordum. En iyi arkadaşımla beraber Amerika'ya, Princeton üniversitesine gidiyorum. Bu yıllardır hayalimizdi. Lise boyunca hiçbir şeye bulaşmamış, sadece hedefimiz için çalışmıştık.
''Neden sadece uyumama izin vermiyorsunuz?''
''Luke, mektupları geldi.''
Üvey kardeşim kabul edileceğinden emindi. Bu nedenle zarfı açtığında bizim gibi delirmedi. Sadece dudaklarında bir tebessüm belirdi.
&
Luke ile ailemize Amerika'ya gideceğimizi söylemek için akşam yemeğini beklemiştik. Onların Princeton'a başvurduğumuzdan haberi yoktu. Büyük ihtimalle ilk önce şiddetle karşı çıkacaklar, onlardan gizli başvuru yaptığımız için bize kızacaklar fakat basit bir üniversite olmadığı için gitmemize izin vereceklerdi. Onların endişesini anlayabiliyordum. Başka bir kıtaya yalnız başımıza gidiyorduk. Yine de artık çocuk değildik. 18 yaşındaydık ve özgürdük. Yemek masasına oturduğumuzda Luke'a lafa başlaması için işaret yaptım. Luke sinsice gülümsediğinde yine tuzağına düştüğümü anladım.
''Anne, Faye'in sana söylemek istediği bir şey var.''
Bunu bekliyordum, yani Luke küçüklüğümüzden beri bunu yapardı. Bir şeyi Liz'e ya da babama söylemeden önce bunu kimin söyleyeceğini kararlaştırırdık. Her zaman bu kişi Luke olurdu ve ben her zaman onun tuzağına düşerdim.
Tabağımdaki yemekle oynarken konuşmaya başladım.
''Aslında bunu senin söylemen daha iyi olur, Luke.''
''Seni dinliyoruz, Luke.''
Liz Luke'a döndüğünde ilk defa bu çekişmeyi kazandığım için sırıttım.
''Anne biz Princeton'a gidiyoruz.''
Liz'in gözleri sonuna kadar açıldı ve boğazına takılan suyu öksürmeye başladı. Sonunda kendine gelince konuşmaya devam etti.
''Princeton'a mı? Kusura bakmayın, küçük bey. Hiçbir yere, özellikle Amerika'ya gidemezsiniz.''
''Anne! Yıllardır bunun için çalışıyoruz. Bizi engelleyemezsin.''
Luke, Liz'e sızlanırken babama baktım. Gözleri gururla parıldıyordu. Bana gülümsediğinde Amerika için bavulumu hazırlamam gerektiğini anladım.
''Liz, hayatım bence çocuklara bir şans tanımalıyız. Sonuçta bunu eğlenmek için değil gelecekleri için yapıyorlar.''
''Geleceklerini Avustralya'da da kurabilirler. Bunun için Amerika'ya gitmelerine gerek yok.''
''Neden bir kerecik de olsa bana izin vermiyorsun? Babamla ayrıldığınızdan beri gözün hep üstümde zaten. Sadece bir kere beni özgür bıraksan ve kendi kararımı kendim versem olmaz mı?''
Luke sinirle masadan kalktığında hepimiz arkasından bakakaldık. Kısa bir süre sonra hıçkırık sesleri duyduğumda kafamı Liz'e çevirdim. Babam hemen onu kollarının arasına aldı ve sakinleştirmeye çalıştı.
''Ben sadece onun için endişeleniyorum. Dünyanın öbür ucuna gitmesine izin vermek çok zor. Babasından ayrıldığımdan beri beni yalnız bırakmadı.''
Hıçkırıkları arttığında elimi omzuna koydum.
''Sorun yok, Liz. Luke'a ben göz kulak olurum. Hem yalnız değilsin. Babam burada seninle olacak.''
Liz ikinci annem gibiydi. Bazen babam onunla evlendiği için tanrıya şükrediyordum.
''Pekala, sanırım Luke ile konuşmam ve gitmesine izin vermem gerek.''
Gülümseyerek bana sarıldı. Ayrıldığımızda gözleri yaşlı bir şekilde Luke'un odasına gitti.
''Seninle gurur duyuyorum.'' Babamın da ağlamak üzere olduğunu görünce kaşlarımı çattım.
''Bence bu kadar duygusallık yeter, baba.'' Ona sarılıp yanağına öpücük kondurduktan sonra bavulumu toplamak için odama çıktım.
&
Luke ve Michael, Calum ve Ashton'a karşı oynarken sıkıntıdan tırnaklarımı yiyordum. Tam iki saattir basketbol oynuyorlardı ve onları aksine ben sıkılmaya başlamıştım. En sonunda nefes nefese yanıma oturduklarında tanrıya şükranlarımı sundum.
''Princeton'dan kabul mektubu geldi. Amerika'ya gidiyoruz.''
Çocukların hepsi Luke'un cümlesine kahkaha attığında kaşlarımı çattım.
''Gülmeyi kesin. Gerçekten gidiyoruz.''
''Bundan şüpheniz mi vardı?''
Gülmekten yorulduklarında Calum Luke'un omzuna vurdu.
''Hayallerimizi gerçekleştireceksin, Luke.''
''Sizin okumak gibi bir hayaliniz mi vardı?'' Calum sinirle bana döndü ve sorumu yanıtladı.
''NBA maçı izlemek, Faye. Amerika'ya gittiğinize göre NBA maçlarını canlı izleyebilirsiniz.''
''Bu inanılmaz Luke. Kesinlikle Cleveland maçına bilet almalısın.''
Yine aynısını yapıyorlardı. Konuyu basketbola çekiyorlardı.
''Eğitim almaya gidiyoruz, NBA maçı izlemeye değil.''
Bu cümlemden sonra sanki onlara küfür etmişim gibi bakmaya başladılar. Birkaç dakika sonra sanki hiçbir şey dememişim gibi konu yeniden NBA'e dönünce oturduğum yerden kalktım.
''Sanırım ben eve gitsem iyi olacak, henüz bavulumu hazırlamadım.''
Hiçbiri sesimdeki kırgınlığı fark etmemişti. Vedalaşmak için onlar da ayağa kalktı. İlk önce Ashton'a sarıldım. Güçlü kolları bedenimi kavradığında kırgınlığım az da olsa geçmişti. Sıra Michael'a geldiğinde bir kolumu boynuna sardım. Elimle de saçlarını karıştırdım. Onlarla sürekli kavga etsem de onları özleyecektim. Sıra Calum'a geldiğinde ne yapmam gerektiğinden emin olamadım. Kollarını bedenime sarınca bende kendimi ona yasladım. Dışardan sarılma gibi görünen oysa sarılmayla alakası olmayan bir pozisyondaydık.
Calum ile hiçbir zaman geçinememiştim. Üç yıl öncesine kadar günlüklerimi okur, benimle alay ederdi. Bende sürekli onun derslerden atılmasını sağlardım. Geçen yıl çocukça davrandığımızı söyleyip bunları yapmaktan vazgeçmişti. O gözümde öylesine bir çocuktu, ben de onun için öylesine bir kızdım.
Çocukların yanından ayrılarak eve doğru yürümeye başladım. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Amerika'ya gideceğim için ne kadar sevinsem de evimden ayrılıyordum. Doğduğum, büyüdüğüm yerden ayrılıyordum. Yepyeni bir sayfa açıyordum ve artık yanımda babam, annem ya da Liz yoktu. Sadece üvey kardeşim ve en iyi arkadaşım vardı.
Evin önüne gelince düşüncelerimi dağıtarak anahtarımı çıkardım. Evde kimse yoktu. Oysaki bugünü beraber geçirecektik. Odama çıktım ve Lisa'yı aradım.
''Bil bakalım ne oldu?''
Heyecanla sorduğum soruyu sakince yanıtladı.
''Ne oldu?''
''Liz ve babam ev bakmamız için iki hafta önceden gitmemize izin verdi. Sen de bizimle gelmek ister misin?''
Lisa Amerika'daki kuzeninin yanında kalacaktı. Ona bizimle kalması için yalvarmıştım ama o Luke'un varlığı yüzünden bunu reddetmişti.
"Bir de soruyor musun?''