Arka koltukta başım Calumuın kucağında yatarken tek dileğim karnımın ağrısının bir an önce geçmesiydi.
"Luke'un sorununu çözdük işte, Calum."
"Aslında sorunu çözmedik, öğrendik. Çözmemiz, ikisini de mutlu etmemiz demek."
"O zaman sonsuza kadar çabalayacağız. Çünkü kimseyi mutlu edemeyiz."
"Eğer ikisinin de istediği olursa mutlu olabilirler."
"Luke, Lisa'yı; Lisa, Nyle'ı istiyor. İstekleri ortak olmadığı sürece bunu gerçekleştiremeyiz."
"Lisa ile bu konuyu konuşamaz mısın? Belki de istediği Nyle değildir."
"Denerim ama çok bir şey söyleyeceğini sanmıyorum." Lisa genellikle hislerini sözden ziyade hareketleriyle ifade ederdi. "Ama bir şeyler yapmaya çalışırım, güven bana."
"Teşekkürler, Faye."
Luke için bu kadar çabalamasını anlayabiliyordum ama bizim elimizden bir şey gelmezdi. İyilik yaptığımız düşüncesiyle onlara zarar verebilirdik.
"Bu şey" yapacağımız şeyi adlandırmakta zorlanıyordum. "olmazsa ne yapacağız?"
"En azından denemiş olacağız." Sıkıntıyla nefesimi dışarı vererek konuştum. "New Jersey'e dönmek istemiyorum. Her şey şimdikinden daha karışık hale gelecek."
"O zaman her şey karışmadan önce geçirmek için güzel bir günümüz var."
"Karnımın ağrısı devam ettiği sürece güzel bir gün geçirebileceğimi sanmıyorum."
"Şu ağrı kesiciler işe yaramıyor mu?"
"Etkisini geç gösteriyor sanırım."
Yine aynısı oluyordu. Calum aklıma girmişti ve onu aklımdan atmaya çalışmak yerine daha çok düşünüyordum. Benimle ilgilenmesi hoşuma gitmişti. Ancak kararlıydım, bu sefer kendimi bu kadar kolay teslim etmeyecektim.
Aramızda bir sessizlik oluştuğunda kotunun yırtık kısmından çıkan iplerle oynamaya başladım. Konuşmak için bir konu bulmaya çalışıyordum ama Calum bu işte benden daha iyiydi.
"Lütfen dönüşte burada otur, beni taciz edip duruyorlar."
"Yaklaşık kırk beş dakikalık yolumuz kaldı, Calum. Bence dayanabilirsin."
"Söylemesi kolay. Luke ve Ashton'ın arasında oturan sen değilsin. Dokuz ay sonra kucağımda bir bebekle kapınızı çalmak istemiyorum."
Arabanın kapısı aniden açılınca kapıya yasladığım ayaklarım boşluğa düştü. Ashton şaşırmış bir şekilde bize bakarken kendimi toparlamaya çalıştım ancak tek yapabildiğim bacaklarımı boşluktan kurtarıp arabanın içine sokmak olmuştu.
"Biliyordum işte, karın ağrısının bir bahane olduğunu biliyordum. Siz kadınlar ilgi manyağı varlıklarsınız."
"Alış buna, Ashton."
Oturmak için beklediğini fark edince kendimi zorlayarak oturur pozisyona geçtim. Karnımın ağrısı hafiflemişti. Geri kalan herkes arabaya binince öne geçme şansımı kaybettim. Dönüş yolunda tek yapabildiğim gözlerimi kapatıp eve varmayı beklemekti.
New Jersey'de bizi bekleyenleri bilseydim eve varmak için bu kadar acele etmezdim. Liz öfkeden köpürmüş bir şekilde salonumuzda tur atarken babam onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Aklımda birden fazla soru vardı. Neden gelmişlerdi, evimizi nasıl bulmuşlardı, kapıyı nasıl açmışlardı ve Liz neden bu kadar öfkeliydi?