"Elliott hakkındaki gerçekler mi? Ne demek istiyorsun?"
"Gerçekten buraya zaman sıkışması saçmalığından dolayı mı geldiğini zannediyorsun?"
Kaşlarımı çatıp üzerine yürüdüm.
"Açık konuş."
"Elliott defalarca kez benim yerimi aldı. Herkes her zaman onu tebrik etti. Kendi kardeşlerim bile. Ondan hep nefret ettim ve bir gün meleklerden biri Elliott'ın bir insana iyilik yaptığını söyledi. Doğru olmadığını biliyordum ama tabii ki bunu ona karşı kullanacaktım. Kavga ettik ve üzerime saldırdı. Bunun üzerine ceza alacağı için de Tanrı'ya isyan etti. Ve sonuç olarak 1932 yılına gönderildi. Burada olmanın nedeni onun cezasıydı. Sen de ölü birinin bedeninde uyandın. Senin geldiğin an Lauretta Connell, yani senin başka bir evrendeki versiyonun öldü."
Duyduklarımı idrak edebilmek için birkaç saniye konuşmadım. Yani ben aslında ölecektim ancak Elliott'ın ceza alması nedeniyle buradaydım. Zaman sıkışması falan hikayeydi. Ve Lauretta... Ölüydü.
"Ee?" Dedim soğukkanlı görünmeye çalışarak.
"Cezası kısaydı. Yalnızca birkaç gün sürdü ve bağışlandı. Ancak o gelmeyi reddetti ve seni burada bırakmayacağını söyledi. Üstüne üstlük bir insanı yok etti ve güçleri elinden alındı. Tüm her şeye rağmen yine mahkemede kendisine yirmi gün süre tanındı. Eğer geri dönerse eski görevine devam edecek, fakat dönmezse burada seninle birlikte ölecek."
"Benimle birlikte... Ölecek?"
Sesli bir şekilde güldü.
"Sen ne olursa olsun öleceksin zaten."
Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Boğazım düğümlendi ve yutkunamadım.
Bu olmamalıydı. Elliott ölmemeliydi.
"Bana bunları neden anlatıyorsun? Ondan nefret etmiyor muydun?"
"Tüm varlığımla nefret ediyorum. Sana da bu yüzden anlatıyorum. O senin için gitmeyecek ve burada seninle ölmeyi seçecek, biliyorum. Yok olmasını ve ruhunun sonsuza dek sadık hizmetkârım olmasını istiyorum."
O ne dediğinin farkında mıydı? Ne ölmesi, ne hizmetkârı?
"Öyle bir şey olmayacak. Elliott geri dönecek. Sırf senden iyi olduğu için ondan intikam almak istemen tam bir eziklik."
Sinirle güldü ve bana yaklaştı.
"Şartlar farklı olsaydı eğer, şu an seni çoktan toz haline getirmiştim." Tehlikeli bir biçimde gülümsedi.
"Her neyse, kıymetli insanımızı geri gönderelim. Hoşçakal."
Bir anda yatağımda uyandım. Nefes almakta güçlük çektiğimden nefes nefeseydim.
Seungmin yanımda yoktu. Sabah erkenden gitmiş olmalıydı.
O adam doğru mu söylüyordu? Teyit etmem gerek ama nasıl?
Elliott benim için yok olamazdı. Bu çok fazlaydı. Buna asla izin veremem, asla!
"Lauretta kahvaltı edelim, daha sonra sen okula git. Hadi gel."
Marie'nin bana seslenmesiyle odamdan çıktım. Mutfağa gidince çoktan sofra kurulmuştu.
"Günaydın." Dedim gülümseyerek.
"Günaydın. Elini yüzünü yıka ve kahvaltıya gel."
"Tamam."
Elimi yüzümü yıkayıp döndüm. Marie hala ayakta uyuyordu sanki. Bu haline güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1930's
Fantasyİntihar edip ölen Laure, 1932 sabahında uyanır. Neler olduğunu ve buraya nasıl geldiğini anlamaya çalışırken bilinmeyen nedenlerle onu birkaç dakika öncesi yerine 92 yıl geriye yollayan ölüm meleğiyle beraber 1932 yılında sıkıştığını öğrenir. İkili...