☣16

115 25 75
                                    

Geri döndüğümüzde kafam karışmış bir halde banka oturdum. Evan da iç çekip yanıma oturdu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum. Neler hissettiğim konusunda hiçbir fikrim yok. Luke, Jeremy, annem... Hiçbiri gözümün önünden gitmiyor."

"Biliyorum zor. Hem de çok zor. Ama bir şekilde devam etmek zorundayız. Bu yüzden sakın böyle bir şeye bir daha kalkışma. Senin de Elliott'ın de zarar görmeden kurtulması için bir yol arayacağım. O zamana kadar Elliott'a iyi bak ve onunla birlikte çok mutlu anılar biriktir. Sonuçta..."

Yutkundu ve gözlerimin içine baktı.

"Ne olacağını bilemeyiz Laure. Pek de bir umut olmadığını bil. Kafanı onu nasıl kurtarabileceğine yorma. Onunla daha ne kadar mutlu anlar yaşayabileceğine yor. Anladın mı?"

Evan'ın bu sözü beni her ne kadar üzmüşse de haklıydı. Onunla beraber son günlerimiz olduğunu hissediyordum. Eğer bir şey bulamazsak o zaman çaresine bakmalıydım. Ancak şu an değil. Şu an onunla olmalıydım.

"Haklısın Evan. Teşekkür ederim."

"Ne demek. Bir şey olursa mutlaka bana seslen. Hemen geleceğim."

Gülümseyerek ona baktım. O da ayağa kalktı ve elimden tutup beni de kaldırdı.

"Güçlü ol."

Buruk bir gülümsemeyle gözlerimi yumdum. Beş saniye sonra açtığımda evimin önündeyim. Anahtarlarımla kapıyı açıp sessizce odama girdim.

Yavaşça yatağıma oturup olanları düşündüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sona yaklaştığımızı hissediyordum. Ve bu da canımı çok yakıyordu.

"Çok stresli..." Diye mırıldandım. Bu esnada içeri Marie daldı.

"Lauretta!"

"Bir şey mi oldu? Neden bu kadar heyecanlısın?" Dedim endişeyle ayağa kalkarken.

"Seninki bize geldi. Seni görmek istiyormuş. Evde olmadığını öğrenince okulun önüne gelsin, dedi."

"Öyle mi? Ben gideyim o zaman."

"Neden heyecanlı değilsin? Belki sana evlenme teklifi edecek!"

Her şeyi abartmakta senden iyisi yoktur Marie. Evlenme teklifi de nereden çıktı?

"Yok artık."

"Var artık. Hadi git giyin ve çık. Meraktan çatlayacağım! Ha bir de sakın yüz vereyim falan deme."

Giyinip dışarı çıktım. Okula doğru yürürken yaşanan her şeyi düşündüm. Her şeyi.

Yani... Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Kafam çok fena karışmıştı.

Tamam, ben ölmemeliydim ama ya Elliott'ı? Onu kaybetmeyi nasıl göze alabilirdim? Buna nasıl izin verirdim?

Başımı kaldırır kaldırmaz onu gördüm. Çoktan okula gelmiştim.

Gülümseyerek arkasından yaklaştım.

"Selam yakışıklı. Bugün benimle takılmak ister misin?"

Elliott sesimi duyunca bana dönüp kocaman gülümsedi.

"Olmaz. Sevgilim var." Dedi gülerek. Ellerimi göğsüne koyup ona yaklaştım.

"Hadi ama, haberi bile olmaz. Hem çok eğleniriz."

"Sevgilimi çok seviyorum teyze. Benden uzak dur."

Teyze diyişine kahkaha atasım geldi ancak kendimi tuttum ve ona daha çok yanaştım.

"Beni red mi edeceksin yani?"

1930'sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin